3kp
Üye
Çevrenin kontrolü öz denetimle başlamalıdır ve biz çevredeki koşullardan etkilendiğimiz müddetçe bunlar üstünde herhangi zihinsel bir etki uygulamayı kabul edemeyiz. Çelişkili biçimde, sadece çevremiz bizim için önemli olmaktan çıktığı zaman bunu zihinsel vasıtalarla değiştirme gücüne sahip oluruz.
İçsel uyumu elde edebileceğimiz noktaya ulaştığımızda, bu sadece kısa dönemler için olsa bile, biz pratik zihinsel çalışmaya başlayacak bir konumda oluruz; öyleyse bu çok önemli işe nasıl girişeceğimizi inceleyelim.
Çevreyi Tanımaya Başlarken
Meditasyon her zaman, her zaman herhangi bir eylem ya da karardan önce gelmelidir ve meditasyon, ilginç biçimde, çözülmesi gereken sorun hususunda değil fakat spiritüel açılım ve gelişime dair olmalıdır. Sonra, daha yüce bir esinlenmeyle, bireysel yaşamlarımızın kaynağı olan spiritüel yaşamın sınırsız dışa taşması üstünde meditasyon yapmalıyız ve kendimize tekrar ve tekrar bir mantra bağlamında şu sözleri söylemeliyiz, "Sınırsız güç. Mutlak uyum. Ebedi süreklilik", bunu yaparken Mutlak'ı bizi ve çevremizi saran beyaz bir parlaklık olarak imgelemeliyiz. Bunun bizi ele geçirmeye başladığını ve tıpkı kişinin zihninde akan bir nağme gibi kendisinin tekrarladığını fark edene dek, günlerce nakaratın eşliğinde hayatımızı sürdürmeli ve işimizi yapmalıyız.
Bu gerçekleştiğinde ve söz konusu mantranın otomatik biçimde kendini tekrarladığını anladığımızda, bunun bilinçaltı zihnine indiğini ve yeniden yüzeyde ortaya çıktığını biliriz. Şimdi pratik zihinsel bir çalışma yapabilecek konumdayız, çünkü Sonsuz ile bilinçaltı teması kurduk ve hatta herhangi zihinsel bir çalışmanın planlanmasından ya da yapılmasından önce, içsel bir değişimin, daha geniş bir hayat, güç ve özgürlük duygusunun bilincinde olacağız. Önemli olan cümlelerin bu ritmik tekrarlarının etkisi son derece büyüktür, tıpkı Katolik Kilisenin her zaman bildiği ve tesbih dualarının tekrarında öğretildiği gibi.
Bu içsel değişim kendini hissetirdiği anda , biz sihirsel biçimde çevremizle karşılaşacak konumda oluruz, fakat daha önce bu gerçekleşmez. Sürekli bir denge durumuna ulaşmamız gerekli değildir, çünkü bir enkarnasyonda olduğumuz sürece bunu beklemek oldukça zordur; fakat bu çevremiz üzerine üzerine yükseldiğimizde coşku anlarına sahip olacağımız anlamına gelir.
Koşulları Sınıflandırırken
Teşhis her zaman tedaviden önce gelmelidir; ve hangi ilacın gerekli olduğuna karar vermeden önce, karşılaşmak zorunda olduğumuz koşulları sınıflandırmalıyız. Bu sınıflandırma her zaman kendi öznel koşullarımızla başlamalıdır ve kendimize doğamızdaki hangi zayıf yönlerimizin bizi bu şikayet ettiğimiz koşullara açık hale getirdiğini sormalıyız; ve yargılama eksikliği, dayanıklılık eksikliği, cesaret eksikliği, öngörü eksikliği, enerji eksikliği ve bağları çürüten ufak bitkiler gibi daha birçoğunun söz konusu sorunun altında yattığını fark edeceğiz. Yaşamlarımıza geri dönüp baktığımızda, daha bilge ve daha güçlü olduğumuz takdirde daha farklı yapacağımız pek çok şey göreceğiz.
Sürecin bu aşamasında, söz konusu sorumluluğu başka bir kişiye ya da koşula yüklemek için kendimize kesinlikle izin vermemeliyiz. Eğer bazı kişiler tarafından yanlış bir muameleye kaldıysak, söz konusu kişiyi sorumlu ve kendimizi de suçlu görmemeliyiz, fakat onlara inanacak kadar çılgın olduğumuz ya da onlara karşı dayanacak cesaretten yoksun olduğumuz için kendimizi suçlamalıyız.
Zayıflıklarımızı Belirledikten Sonra
Kendi zayıflıklarımızı teşhis ettikten sonra, bir sonraki görevimiz söz konusu zayıflıkların telafi edici nitelikleri üstünde meditasyon yapmak olacaktır. Herhangi bir eksiklik ya da aşırılığı telafi edecek manevi niteliklerin zıttını bulmak oldukça kolaydır, fakat birçok kişi bilgelik ve ayırt etme yoksunluğunu nasıl telafi edebileceklerini sorgular. Fakat mütevazilik, kendimize karşı dürüstlük ve hoş olmayan olayların cesurca karşılanması hakkında meditasyon yaptığımızda, yaşamın pratik işlerinde bilgelik ve ayırt etme yetisini pek de uzakta aramamak gerektiğini fark edeceğiz.
Karmamızı Kabul Etmek
Karmamız sonucunda bulunduğumuz koşulları kabul etmeye yönelmek ve bunları hor görmeyi, ayrıca kendimiz için üzülmeyi bırakmaktır. Çünkü bu koşullar, spiritüel gelişmeye dair dersleri bize öğretmek için ihtiyaç duyduğumuz unsurlardır. Dolayısıyla bunları doğru kabul etmeliyiz ve bunların deneyim ve spiritüel gelişim yolunda bize ne öğreteceklerini öğrenmeyi amaçlamalıyız. Bu çok önemli bir adımdır ve bir kez bunu başardığımızda ve kendine acımayı ve kadere karşı hor görüyü sildiğimizde, bizi kendi koşullarımıza bağlayan karmik bağları kırarız ve bilinçli zihinsel eylem sayesinde karmayı etkisiz hale getirecek bir konumda oluruz, tıpkı ustaların yaptığı gibi. Fakat biz belirli bir koşuldan kaçmayı, bizi söz konusu koşula bağlayan karmik bağı anlamak ve bunun derslerini tamamlamak sayesinde bunu kırana dek, kaçmayı kesinlikle umut edemeyiz.
İşte bu sebeple, bunları kullanan kişi dışında herhangi bir kişi tarafından yapılan tılsımlar değersizdir ve yine bu sebeple, günlük sonuçlara yöneltilen ritüel maji katı tepkilere yol açmaya elverişlidir. İnisiye olan kişi, majikal yöntemleri kullandığında ilk önce karmik koşulları teşhis eder ve buna göre çalışır; fakat okültizmde amatör olan kişi ve özellikle kendi mallarını pazarlamasını yapan okült mağazalardan tılsım ve benzeri eşyaları satın alan bahtsızlar, sadece sonuçlarla ilgilenirken nedenlere dokunmazlar.
Oysa söz konusu neden sonuçtan bir adım uzaktadır ve bazen de bu cahilce kurcalandığında beklenmedik biçimde yanıt verir. Fakat sorunlarını bunları temel spritiüel ilklere indirgeyerek çözmeye çalışan biri doğru yolda sayılır ve okültistlerin Karma Lordları olarak adlandırdıkları güçlerle hizalanır, dolayısıyla bunlar onunla işbirliğine girer; ve bu meydana geldiğinde, sorunlar çok şaşırtıcı biçimde ortadan kalkar.
Bu yazının ikinci kısmında içsel yönelimden ayrılıp dışsal yöneldiğimiz kısımdan bahsedeceğim.
Kaynakça:
Dion Fortune-kitapları
İçsel uyumu elde edebileceğimiz noktaya ulaştığımızda, bu sadece kısa dönemler için olsa bile, biz pratik zihinsel çalışmaya başlayacak bir konumda oluruz; öyleyse bu çok önemli işe nasıl girişeceğimizi inceleyelim.
Çevreyi Tanımaya Başlarken
Meditasyon her zaman, her zaman herhangi bir eylem ya da karardan önce gelmelidir ve meditasyon, ilginç biçimde, çözülmesi gereken sorun hususunda değil fakat spiritüel açılım ve gelişime dair olmalıdır. Sonra, daha yüce bir esinlenmeyle, bireysel yaşamlarımızın kaynağı olan spiritüel yaşamın sınırsız dışa taşması üstünde meditasyon yapmalıyız ve kendimize tekrar ve tekrar bir mantra bağlamında şu sözleri söylemeliyiz, "Sınırsız güç. Mutlak uyum. Ebedi süreklilik", bunu yaparken Mutlak'ı bizi ve çevremizi saran beyaz bir parlaklık olarak imgelemeliyiz. Bunun bizi ele geçirmeye başladığını ve tıpkı kişinin zihninde akan bir nağme gibi kendisinin tekrarladığını fark edene dek, günlerce nakaratın eşliğinde hayatımızı sürdürmeli ve işimizi yapmalıyız.
Bu gerçekleştiğinde ve söz konusu mantranın otomatik biçimde kendini tekrarladığını anladığımızda, bunun bilinçaltı zihnine indiğini ve yeniden yüzeyde ortaya çıktığını biliriz. Şimdi pratik zihinsel bir çalışma yapabilecek konumdayız, çünkü Sonsuz ile bilinçaltı teması kurduk ve hatta herhangi zihinsel bir çalışmanın planlanmasından ya da yapılmasından önce, içsel bir değişimin, daha geniş bir hayat, güç ve özgürlük duygusunun bilincinde olacağız. Önemli olan cümlelerin bu ritmik tekrarlarının etkisi son derece büyüktür, tıpkı Katolik Kilisenin her zaman bildiği ve tesbih dualarının tekrarında öğretildiği gibi.
Bu içsel değişim kendini hissetirdiği anda , biz sihirsel biçimde çevremizle karşılaşacak konumda oluruz, fakat daha önce bu gerçekleşmez. Sürekli bir denge durumuna ulaşmamız gerekli değildir, çünkü bir enkarnasyonda olduğumuz sürece bunu beklemek oldukça zordur; fakat bu çevremiz üzerine üzerine yükseldiğimizde coşku anlarına sahip olacağımız anlamına gelir.
Koşulları Sınıflandırırken
Teşhis her zaman tedaviden önce gelmelidir; ve hangi ilacın gerekli olduğuna karar vermeden önce, karşılaşmak zorunda olduğumuz koşulları sınıflandırmalıyız. Bu sınıflandırma her zaman kendi öznel koşullarımızla başlamalıdır ve kendimize doğamızdaki hangi zayıf yönlerimizin bizi bu şikayet ettiğimiz koşullara açık hale getirdiğini sormalıyız; ve yargılama eksikliği, dayanıklılık eksikliği, cesaret eksikliği, öngörü eksikliği, enerji eksikliği ve bağları çürüten ufak bitkiler gibi daha birçoğunun söz konusu sorunun altında yattığını fark edeceğiz. Yaşamlarımıza geri dönüp baktığımızda, daha bilge ve daha güçlü olduğumuz takdirde daha farklı yapacağımız pek çok şey göreceğiz.
Sürecin bu aşamasında, söz konusu sorumluluğu başka bir kişiye ya da koşula yüklemek için kendimize kesinlikle izin vermemeliyiz. Eğer bazı kişiler tarafından yanlış bir muameleye kaldıysak, söz konusu kişiyi sorumlu ve kendimizi de suçlu görmemeliyiz, fakat onlara inanacak kadar çılgın olduğumuz ya da onlara karşı dayanacak cesaretten yoksun olduğumuz için kendimizi suçlamalıyız.
Zayıflıklarımızı Belirledikten Sonra
Kendi zayıflıklarımızı teşhis ettikten sonra, bir sonraki görevimiz söz konusu zayıflıkların telafi edici nitelikleri üstünde meditasyon yapmak olacaktır. Herhangi bir eksiklik ya da aşırılığı telafi edecek manevi niteliklerin zıttını bulmak oldukça kolaydır, fakat birçok kişi bilgelik ve ayırt etme yoksunluğunu nasıl telafi edebileceklerini sorgular. Fakat mütevazilik, kendimize karşı dürüstlük ve hoş olmayan olayların cesurca karşılanması hakkında meditasyon yaptığımızda, yaşamın pratik işlerinde bilgelik ve ayırt etme yetisini pek de uzakta aramamak gerektiğini fark edeceğiz.
Karmamızı Kabul Etmek
Karmamız sonucunda bulunduğumuz koşulları kabul etmeye yönelmek ve bunları hor görmeyi, ayrıca kendimiz için üzülmeyi bırakmaktır. Çünkü bu koşullar, spiritüel gelişmeye dair dersleri bize öğretmek için ihtiyaç duyduğumuz unsurlardır. Dolayısıyla bunları doğru kabul etmeliyiz ve bunların deneyim ve spiritüel gelişim yolunda bize ne öğreteceklerini öğrenmeyi amaçlamalıyız. Bu çok önemli bir adımdır ve bir kez bunu başardığımızda ve kendine acımayı ve kadere karşı hor görüyü sildiğimizde, bizi kendi koşullarımıza bağlayan karmik bağları kırarız ve bilinçli zihinsel eylem sayesinde karmayı etkisiz hale getirecek bir konumda oluruz, tıpkı ustaların yaptığı gibi. Fakat biz belirli bir koşuldan kaçmayı, bizi söz konusu koşula bağlayan karmik bağı anlamak ve bunun derslerini tamamlamak sayesinde bunu kırana dek, kaçmayı kesinlikle umut edemeyiz.
İşte bu sebeple, bunları kullanan kişi dışında herhangi bir kişi tarafından yapılan tılsımlar değersizdir ve yine bu sebeple, günlük sonuçlara yöneltilen ritüel maji katı tepkilere yol açmaya elverişlidir. İnisiye olan kişi, majikal yöntemleri kullandığında ilk önce karmik koşulları teşhis eder ve buna göre çalışır; fakat okültizmde amatör olan kişi ve özellikle kendi mallarını pazarlamasını yapan okült mağazalardan tılsım ve benzeri eşyaları satın alan bahtsızlar, sadece sonuçlarla ilgilenirken nedenlere dokunmazlar.
Oysa söz konusu neden sonuçtan bir adım uzaktadır ve bazen de bu cahilce kurcalandığında beklenmedik biçimde yanıt verir. Fakat sorunlarını bunları temel spritiüel ilklere indirgeyerek çözmeye çalışan biri doğru yolda sayılır ve okültistlerin Karma Lordları olarak adlandırdıkları güçlerle hizalanır, dolayısıyla bunlar onunla işbirliğine girer; ve bu meydana geldiğinde, sorunlar çok şaşırtıcı biçimde ortadan kalkar.
Bu yazının ikinci kısmında içsel yönelimden ayrılıp dışsal yöneldiğimiz kısımdan bahsedeceğim.
Kaynakça:
Dion Fortune-kitapları