Svart þak hugsana..

Lament

Teğmen
Üye
“canlı kalmaya çalışıyordum en cansız suratların arasında.”

En nihayetinde kendimizi bir yerlerde buluyoruz elbette, ben hiçbir zaman bulamamıştım kendimi. Daha doğrusu hiçbir zaman böylesine kaybolmuş hissetmiyordum… Yalanlar uydurdum ufak sapmış vücudum onlara inanıp ayakta kalabilsin diye. İşin sonunda o yalanların içerisinde boğulurken gördüm kendimi. Bakın, ben en büyük saygısızlığı kendime yaptım! Kendimden önce gelmesi gereken insanlar vardır, kendimden önce gelmemesi gerekenlerin de olduğu gibi. Ben bu ayrımı yapmayarak kendime yaptım en büyük saygısızlığı. Belki de birikimimle yola çıksaydım yüzlerine tükürmekten bile utanırdım, ancak baş tacı yaptım çünkü birikimi önemsemedim. Yaptığım birçok aptallık olmuştur bu güne kadar, kendime saygısızlık etmek en büyüğüydü. Lakin bunun sebebini her şeyden habersiz olmam sanmayın; her şeyin bilincinde olduğumdan yaptım bunu. Günün birinde kendime denk geldiğimde elimden geleni yaptığımı söyleyebilmek adına. Ancak artık yeter dediğim bir noktaya geldiğim gerçeği de var. Bunları okuması gerekenler okumazken, okumamasını istediğim kişilerin okuması canımı sıkıyor bazı zamanlar. Bir önemi yok artık, okuyan hiçbir zat tam manasıyla anlayamayacak zaten yazdığımı. Eskiden egoist bir insan olarak atfedilmek hoşnut etmiyordu beni, çünkü bu tanıma uyan nadir noktalarım olurdu. Şimdiyse bunu duymak beni hoşnut ediyor; hak ettiğiniz her şeyi verebilmişim gibi hissettiriyor, size nasıl gelmem gerekiyorsa öyle geldiğimi kanıtlıyor, kirlendiğimi gösteriyor, hem de olmak istediğimden çok daha fazla. Artık koşmuyorum her değersiz aptalın peşinden, belki koşmamı hak edenler de oldu; ben mahvettim o hakkı. Kirlettiklerinden kirlenmedim, öyle gerekti ve yaptı! Şimdilerde gelip yalvarsalar dönüp bakmayacağım insanlar silsilesiyle dolup taştı hayatım. Ben kirlendim evet, ama bana yaşatılan hiçbir şeyi başkasına yaşatmadım. Ama onlar kadar kirlendim..

Skína í myrkrinu þar sem vonin fæðist.
 
Son düzenleme:

Lament

Teğmen
Üye
Sisli bir günün ardından kaybolmuş buldum ruhumu, oralarda bir yerlerde diye düşündüm bazı zamanlar. Doğrusu; oralarda bir yerlerde değildi... Kaybolmuş bir ruhu geri getirmenin zahmeti var üzerimde, ondan bu yorgunluk. Adeta bir piyano notası gibi bir hayat sürdüm; başlarda sakin, sonrasında mükemmel bir yükseliş, ki genelde acı çektiren türdendir ve son. Sonların güzel olmadığını savunanlar var hâlâ, böylesine bir hayatın ölümlü olması en güzel sondur bana kalsa. Uzunca bir ömür sürmek isteyen kaç kişi var şunun şurasında? Nefeslenmek niyetiyle duraksıyorum bazı zamanlar, sonra devam etmek isteyince kaybediyorum kurduğum cümleleri. Unutkan birisi değildim aslında, hatta her şeyi keskin bir biçimde hatırlardım her seferinde... Sonrası malum, hatırlamanın zahmetinde boğulmamak için unutmak ilacımdı. Bir keresinde bir çift göz görmüştüm rüyamda, uyandığımda bulamadığım o gözlerin zahmetinden bu hale geldim. Aradığın şeyi bile bilmezken bir yola çıkma gafleti büyük bir risktir. Aranızdan beni çekip çıkaran hiçbir şey yok aslını isterseniz, hatta, hepinizden daha demode bir insanım ben. Olağanüstü kaygılar taşıdığım zamanlar oldu, kaygının zahmetinden iğrendiğim için bıraktım olduğu gibi. Geriye bıraktığım her şey gibiydi tadı, başlarda oldukça ekşi sonlara doğru ise olgunlaşmış bir acı hissiyatı... Uzak mesafeler hakkında düşünüyordum dostlar, ulaşılması herkesçe imkansız olan mesafeler. Sizin, beni anlamanızı engelleyen mesafeler, bütün tarihi eserlerin yapılış amacını ezbere bilmek kadar zor bir başarı olurdu muhtemelen. Sahi, var mı öyle biri? Aranızdan çıkıp da tamı tamına anladığını söyleyebilecek kimse var mı? Sanmıyorum... Dinlenecek bir yer bulan insanlara imrendim her zaman için. Ben, en son dinlediğim tarihi bile hatırlamıyorum. Şöyle; başını herhangi bir mevcudiyet içeren bir insanın omzuna koyarak uzay seyahati edercesine sakinleşen insanlar! Nasıl başarıyorlar? Nasıl ulaşıyorlar bu denli ermişliğe? Şahsen, başımı omzuna koyacağım insanın tedirginliğinin zahmetinden çekinirdim... Velhasıl, sisli bir günün ardından kaybolmuş buldum ruhumu. Bulduğum şeyin ruhum olmasını umuyordum, kayboluş nasibim oldu. Şimdiyse, ancak sisli bir geceyle bulmayı temenni ediyorum. Kaybettiğiniz bütün ruhlara saygı duyar, harcadığınız sevgilerin ellerinden tutarım...

Skína í myrkrinu þar sem vonin fæðist.
 
Son düzenleme:

Lament

Teğmen
Üye
Uçup giden uçakların da üzerinde olan fikirlerim var. Ulaşılması için uzay araçları tasarlanmalı belki, ancak o zaman elde edilebilir hale gelebilirdi. Doğrusunu isterseniz, ben bile idare edemiyorum inşa ettiğim kilometrelik gökdelen boyutundaki fikirlerimi... Ufak bir metanet sızıntısıyla yanıp tutuşur arada vücudum, sonrasında en hızlı şekilde bertaraf etme peşinde olurum o sızıntıyı. İyi olan bütün şeyleri reddeden hastalıklı bir ruhum var, kötülüğü kendine çeken. Olağanüstü güzel niyetlerle yaklaşıyor olsa bile en alçak fısıltılarla kötülüğe seslenen bir ruh. Sonuçlara ulaşmaya yemin eden bütün kesimlerden nefret ediyorum, ulaşılan sonuçlar güzelliğini kaybediyor nezdimde. Sonuçlar olmalı, ancak ulaşılamaz şekillerde. Öyle yorgun, öyle bitmiş, öyle iflah olmaz ve çaresiz bir durum içerisinde kıvranıyorum ki... İnsanlar her zaman için alkol gibiydi benim adıma, çok güzel ilerleyen, zamanla beynimi ele geçiren ve işin sonunda dünyaları kusturan. Keşke dedim hep; keşke ölesiye içtikten sonra fikirlerimi de kusabilsem, öylece süpürülse midem gibi. Öyle olsaydı alkola bağımlı olurdum belki, ancak birkaç saat süren bir sarhoşluk için alkola bağımlı olamadım. Beni, fikirlerimi yeryüzünden silip götürecek çözümlere ihtiyacım vardı benim, elde edebildiğim bütün sonuçlara göre ölüm tek çözümdü. Ölmek istemiyorum, henüz. İntihar etmek çok zordu benim için, yaşamak daha da zordu, nefes almak bazı zamanlar her şeyden daha zor geldi. Adını bile hatırlamadığım insanların acısı sinmiş üzerime, hiçbir parfümün, kokunun geçiremediği türden bir sinme. Öksürdüğüm birkaç mikrop değil de ismini unuttuğum insanlara olan nefretim olsaydı keşke... Kaçarak gittiğim evimden, peşimden dikilmeyen gözlerden, nereye gittiğimi bile sormayan herkesten nefret ediyorum. Daha dün birisiyle sohbet ettim, kafasındaki seslerden ötürü ülkenin neresine gideceğini bilmeyen, evinde geçirdiği zamanın terminallerde geçirdiğinden daha az olan birisi. Kurabildiği bütün cümlelerdeki acıdan nefret ettim, konuşmasından, konuşabilmesinden! Okuduğum kitaplarda da buna çok rastladım, kitabı sadece okuyamadığım anlardan, içinde kaybolup gittiğim bütün kitaplardan nefret ettim. Okumanın acı verdiğini duymuş olmakla hissetmek aynı şeyler değiller, okuyun ancak hissetmeyin. Bilin, öğrenin ama yaşamayın...

Skína í myrkrinu þar sem vonin fæðist.
 

Lament

Teğmen
Üye
"Yemek yeme alışkanlığı gibidir hayat."

İştahsız bir bireyim ben, az yemek yediğim gibi az yaşarım hayatı. Kimsenin anlaşamadığı bütün ortak anlamsızlığın merkezindeyim bir noktada. Herkes birileriyle anlaşır, birilerini sever ama; ben hepsinin toplanıp da sevemediği tek kişiliğim. Umutlanmak gibi bir niyetim olmadı ama hep umutluydum. Belki de bir şeylerin düzeleceğine, yoluna gireceğine olan inancım beni bitirir...

Çeşitli ilham perilerine sahip oldum, bazıları sapkındı, herkesin düşünmeye bile çekindiği şeyleri düşünürüm onlar sayesinde. Bazen mükemmel işler ortaya koyar ve kaybolurum o ortadan. Benim vücudumun çoğu kötülük, geriye kalanı ise yazardır. İyi şeyler yazacak kadar mutlu olamadım, toplasan şunun şurasında bir iki tane güzel yazıya veya şarkıya sahibim. Geriye kalan bütün yazılarım ve şarkılarım umutsuzluktan aksamakta. Benim niyetim ölünce değerlendirilmek değil, hayattayken anlatabilmek derdimi! Üstesinden gelinemeyen hayati problemleri yazarak yok saymak görülen en aciz çabadır, bir yandan yaşamın huzursuzluğunda geberirken diğer yandan ölmemek adına çabalamanın sembolü belki bu...

İflahım kesilircesine ağlamak mı yoksa yazmak mı? Yaşamak mı bir kör sevişmenin sonucuyla yoksa ölüp gitmek mi isyan edercesine burada olmamın bütün sebeplerine? Sakince izlemek mi içimdeki sancıyı yoksa tükürmek mi o sancının oluşmasında rol alanlara? Bitirmek mi? Bitmek mi? Bilmiyorum... Arada bir bütün insanlığın ölümünü hayal ettiğim oluyor, büyük bir sel felaketi ardından herkesin can verdiği, dünyanın nefes alabilen, alamayan, bütün organizmalardan arındığını. Bu duruma şükürlerini sunarlardı hepsi; çocuklar kötülükten bitap olan dünyanın temizlenmesine, gençler gerçekleştirmediği hayaller kurmaktan kurtulduklarına, yetişkinler geçinmek için ölürcesine çalışmanın yorgunluğundan kaçabildiklerine. Peki ya ben? Ben neye sevinirdim? Acılarımdan arınacağıma emin miyim ki bu kıyıma razıyım? Yoksa sadece bitmek mi istiyorum? Bilmiyorum, bilemiyorum! Başlama sebebimi bilmediğim gibi, sonumu da bilmiyorum.

Skína í myrkrinu þar sem vonin fæðist.
 
Üst