Kargalar V Kuzgun

Gece V

𝓚𝓲𝓷𝓰 𝓸𝓯 𝓥𝓸𝓷
Yönetici
Lider
𝓚𝓪𝓻𝓰𝓪𝓵𝓪𝓻 𝓥 𝓚𝓾𝔃𝓰𝓾𝓷1627636212982.png

Karga, kargagiller (Corvidae) familyasından Corvus cinsini oluşturan, iri yapılı, düz gagalı, pençeli, tüyleri çoğunlukla siyah, yüksek ve rahatsız edici sesli kuş türlerinin ortak adı. Daha büyük ve genellikle leş yiyici olanlarına karakarga veya kuzgun denir. Kuzgun Osmanlı Türkçesinde kelâg (Farsça: کلاغ) olarak adlandırılır.

Kargalar tuhaf sesleri, siyah renkleri, parlak cisimlere olan düşkünlükleri ile mitolojiye ve sanata sıklıkla konu olmuşlardır. Kimi öykülerde akılsız tasvir edilmelerine rağmen bazı araştırmalar karganın en zeki kuş olabileceğini göstermektedir. Kargaların, köpekgillerden kurt vb. hayvanlarla belki de eşit zekaya sahip olduğu düşünülmektedir.

Kargalar ses taklidi konusunda oldukça yetenekli hayvanlardır. Yapılan bazı çalışmalarda yaklaşık 100 kelimeyi ve 50 tam cümleyi ezberleyebilen kargalar görülmüştür. Bazı kargaların sahiplerinin seslerini taklit ederek köpek ve atları kızdırdıkları görülür. Aynı zamanda oldukça meraklı hayvanlar olan kargaların mektup, çamaşır mandalı, araba anahtarı gibi nesneleri çaldığı da sıklıkla görülür.

Kargaların Ömrü

Kargaların cinsel olgunluğa erişim yaşı dişilerde 3, erkeklerde 5 yıldır.

Kargaların ömrü doğada yaklaşık 13 yıldır. Doğal yaşam alanlarında kargaların 20 yaşına erişebildiği de görülmektedir ve en yaşlı Amerikan kargasının 30 yaşına kadar yaşayabildiği saptanmıştır. Doğada yaşamayan (esaret altındaki) kargaların ise 20 yıldan daha uzun yaşadığı görülür. ABD'de bir aile, 2006 yılında 59 yaşındayken öldüğüne inandıkları evcil kargalarının dünyanın en yaşlı kargası olduğunu iddia etmektedir.

Bir karganın dişi mi erkek mi olduğunu sadece dış görünüşüne bakarak söyleyemeyiz. DNA kan testi1627636178028.png cinsiyeti belirler. Kargaların günlük yaşamlarıyla ilgili çalışmalar, özellikle yuvalama dönemi boyunca, cinsiyete dair bir ipucu verebilir ancak bu çoğu kişinin gözlemleyebileceği bir şey değildir.

Kargalar doğada oldukça sosyallerdir. Kendi türleriyle etkileşim içinde olmak (ya da birbirlerini etkilemek) onlar için çok önemlidir. Erkek kargalar arzu ettikleri dişiye kur yaparlar. Erkek dişiyi elde etmek için tüylerini kabartır, kasıla kasıla yürür, dişinin yakınında uçar. Bir kez çiftleşti mi bu ömür boyu devam eder. Kargalar yalnızca kendi ailelerini savunmak ve korumakla kalmaz, ayrıca diğer kargaların da yardıma ihtiyaç duymaları ya da tehlike içinde olmaları durumunda yardıma gelirler. Kargalar iş birlikçi hayvanlardır. Her iki ebeveyn karga da yumurtaların üzerine oturur. Ailenin her üyesi yavruların bakımında yardım eder. Yuvalama dönemi gelince genç kuşlar anne babalarına, yuvalama materyalleri bulmaya yardım ederler. Anne karga, yuvalama materyallerini rahat ve yumuşak bir yuvaya dönüştürür. Kuluçkadaki yumurtaların sayısı genellikle 4 ya da 6’dır.

Baykuş ve şahinler kargaların iki düşmanıdır. Kargalar bir puhu ya da şahinin saldırması durumunda bir araya gelir ve hayvanın etrafına üşüşerek rahatsız ederler.

Kargalar Yeni Zelanda, Antarktika ve Güney Amerika haricinde tüm dünyada bulunurlar. Kargaların var oluşu insan gelişimi ile alışılagelmiştir. Kargalar şu an insan atıklarının kümelendiği alanlarda bulunmakta ve gelişimlerini sürdürmektedirler. Çoğunlukla sabahları çöp atıklarını boşaltmaya gelen konteynerlerin yanında gezerler. Kargalar dünyanın her ülkesinde ve şehrinde bulunmaktadır. Kargaların neden hızlı bir şekilde ürediğini biri soracak ve suçlayacak olsa, bu alt kademedeki insanların suçudur, diyebiliriz. Öte yandan, kuzgunlar bunun sonucu olarak hızla artan insan popülasyonundan ayrı yerlere çekilmişlerdir.

1627636629298.png

İnsanların karmaşa ile kavgasını seyretmek kuzgunlar için bir eğlence kaynağı olmuştur.. Bununla beraber kargaların ve kuzgunların bu oyunbazlık ünü onların espri anlayışları ve oyuncu olmalarından kaynaklanıyor olabilir. Hikayeler onların çalı çırpı yakalamaca oynadıklarının, buzlu kayalardan sırtüstü kayarak eğlendiklerinin, kendilerinden daha büyük hayvanların kuyruklarını çekerek ve dalma yaparak kışkırtmak gibi maskaralıklar yaptıklarının sayısız örnekleriyle doludur.

Kargalar hemen hemen her şeyi yerler. Çöplükleri karıştırırlar, böcek, kurt, fare, leş, böğürtlen, mısır gibi çok çeşitli besinlerle beslenirler. Yetişkin bir karga günde 300 gramdan fazla yiyecek tüketir. Bilindiği kadarıyla, kargalar ceviz, palamut, incir gibi orman ürünlerini de tüketirler. Onları tüketirken bir yandan da yayılmalarını sağlayarak doğaya katkıda bulunurlar. Kargaların ekinlere zarar verdiği konusunda yaygın bir inanış vardır. Oysaki kargalar her türlü ekin zararlısını yiyerek zaman zaman çiftçilere faydalı da olurlar.


Henry Ward Beecer'in dediğine göre;
"Eğer insanoğlunun kanatları ve simsiyah tüyleri olsaydı, çok azı karga olabilecek kadar zeki olurdu."


Kargaların neden siyah olduğuna dair farklı rivayetler mevcuttur.
Bir kısmı Athena’nın öfkesinden bir kısmı da Apollon’un öfkesinden bahseder.

Yunan Mitolojisi'nde Karga

Karga, ilk başta bembeyaz bir kuşmuş.
Athena’nın en sevdiği üstelik.
Bakire Athena’nın Erichton isimli bir oğlu olmuş. Tabii nasıl hala bakire olabiliyor diyorsanız Erichton’un doğumunu incelemeniz gerekir. Özetleyecek olursak, Hephaestos Tanrıça Athena ile birlikte olmak ister. Birgün Athena’yı yakalar ve birleşemeden tohumlarını Athena’nın bacağına bırakır. Athena tiksinerek bir bez parçasıyla bunları siler ve toprağa atar. Bu tohumlardan Erichton doğar ve Athena Erichton’u Atina Kralı Cecrops’un üç kızına emanet eder.
İşte karganın trajik hikayesi burada başlar. Cecrops’un kızlarının Erichton’a iyi bakamadığını görür karga gider, durumu Athena’ya anlatır. Athena’nın öfkesi ilk başta kargayı vurur. Onu gece kuşluğu görevinden sürer ve yerine baykuşu getirir.
Daha sonra Apollon sahiplenir kargayı. Bu seferde Apollon’un sevgilisi Coronis’in davranışlarını beğenmez karga ve gider Apollon’a anlatır. Apollon kargayı dinleyerek öldürür Coronis’i, Asklepios’un annesini... Sonra pişman olur yaptığı şeye ve beyaz kuşlar içerisinde yeri olmasın diye kapkara yapar kargayı.


Corvus (The crow, Karga) eski Yunan’da raven (kuzgun) olarak adlandırılıyordu. Apollon’un kutsal kuşudur. Apollon, kehanetler, bilim, müzik, şiir, tıp, felsefe ve hukuğa olan ilgisiyle bilinir. Karga Tenedos'un koruyucu bilge tanrısı Apollo ile bütünleşmiştir. Fakat Apollo'yu mutsuz ettiği için cezalandırılacaktır. Apollo, Zeus'a vermek üzere kargadan bir kupa temiz su getirmesini ister. Karga su almaya giderken yolda üzeri meyve dolu bir incir ağacı görür ve görevini unutarak incirlerin olgunlaşmasını bekler. Günler geçer, karga tıka basa karnını doyurur ve geç kaldığı için Apollo'ya söyleyebileceği bir mazeret arar. Yolda bulduğu su yılanını alır ve geç kalmasından onun sorumlu olduğunu söyler. Apollo gerçekleri anlayabilecek kadar bilgedir ve kargayı bu yalanından dolayı ömür boyu susuzluk çekmesi için lanetler ve karganın bembeyaz rengini siyaha çevirir. Bu lanetinin kanıtı olarak da kargayı (corvus), kupa (Crater) ve su yılanı (Hydra) ile beraber gökyüzüne yerleştirir.

Apollon’un Corvus’a verdiği en büyük ceza ise, onu gökyüzünde Crater’in (Kupa) yanına göndermek olur. Kupa’nın hemen önündeki Su Yılanı (Hydra) da karganın kupadan su içmesini engellemekle görevlidir. Böylece karga hiçbir zaman kupaya ulaşamaz.

Corvus takımyıldızı, daha belirgin göze çarpan dört adet yıldız ve diğerlerine nazaran daha az parlak olan beşinci yıldız ile yamuk bir şekil oluştururken, Hydra (su yılanı) ise karganın ağzıyla tuttuğu şekilde hemen yakınındadır ve üst solda ise Crater takım yıldızı yani kupa bulunur. Bu üç takım yıldızı Apollo ve karganın efsanesi ile ilişkilendirilmiştir. Tenedos'un koruyucusu Apollo ve kargası ile ilgili diğer bir efsane ise Coronis'in ihanetini anlatır.
Mitolojik tanrıların birçoğu kaçış için hayvana dönüşmüştür. Karga Apollo'nun kutsal kuşudur ve kendisinin de kargaya dönüştüğü söylenir.

1627636389817.png

Karga bazı çevirilerde kuzgun olarak geçmektedir. Fakat Yunan Mitolojisi’nde karga ile kuzgun aynı familyadan oldukları için herhangi bir ayrım söz konusu değildir .



Kargalar, özellikle kuzgunlar ölümün yanında hastalık ve günahın da sembolü olmuşlarıdır. Tanrının planının bir kusuru varsa, o kusur bu kuşlar olmalıdır denir.

1627636490875.png

Shakespeare Macbeth'de der ki; Kuzgun sesiyle kötülüğün kapılarını açar ve Othello'da Kuzgun hastalık dolu evin üzerinde dolanır, ikisinde de kuzgun kötülüğün imzasını bağırır. Kahraman şöyle der: “…ama kuzgunlar nasıl vebalı evin damına üşüşür, bu da gelip aklıma takılıyor.”

Yaşamının büyük bölümünü kuzgunları araştırmaya adayan Heinrich’e daha üniversite öğrencisiyken hocası şöyle demiş: “Kuzgunlar… Senden daha akıllıdırlar ve onları zeka yarışında anlamlı veriler elde etmeye başlayabilecek kadar aşman, yıllarını alacaktır.” Heinrich yıllar sonra şunları yazar: “Yıllardır kuzgunlarla yakın ilişki içinde yaşadım. Bu sürede, bilimsel literatürde kuzgunlar üzerine yazılmış 1400’ü aşkın araştırma raporu ve makalede okumadığım, mümkün olacağını hayal bile etmediğim şaşırtıcı davranışlar gözlemledim. Kuzgun davranışları üzerine bütün yorumların, arılarınki gibi, aynı biçimde programlanmış ve öğrenilmiş tepki kategorilerine sokulmasına kuşkuyla bakar oldum. Burada başka bir şeyler var… Nihayetinde, beyinlerinde neler olup bittiğini tam olarak bilmek, tıpkı sonsuzluk gibi, ulaşılamaz bir hedef.” Heinrich, tıpkı insanlar gibi kuzgunların da ileri derecede bireysel olduklarını ve öngörülemez biçimlerde davranmaya yatkın olduklarını bulmuştu.

Heinrich, kuzgun, günahkarla eş anlamlıdır der. İncildeki iddialara rağmen Heinrich'e göre kuraklık ve kargaşa zamanları boyunca kutsal keşişleri beslemişlerdir.

Kral 17:6 da, Tanrının mesajı: Buradan ayrılın ve doğuya dönün. Cherit nehri boyunca saklanın. Orası Ürdün'ün doğusudur. Dereden su içebilirsiniz. Kuzgunlara sizi orada beslemeleri için emir verdim.

Kögütey destanındaki Kaan Kerede efsanesi

1627636561409.png


Destanın kahramanı Kara Atlı Kuzgun Kara Batır'dır. Kaan Kerede bu kahramanın kayın babası Kara Atlı Han'ın at sürüsünden alacalı taylarını çalıp götürmüştür. Kara Atlı Kuzgun Kara Batır bu tayları geri almak için Kaan Kerede ile savaşmaya gider. Ay gider, yıl gider, nihayet Altay dağlarının en yüksek noktasına çıkar. Burası gökle yerin birleştiği yerdir. İşte tam burada, olabildiğince kalın, gümüş bir kavak ağacının tepesinde Kaan Kerede'nin yuvasını ve iki yavrusunu görür. Yavrulardan biri; "Beni bugün yedi başlı ejder yiyecek" diyerek hıçkıra hıçkıra ağlarken, ikinci yavru; "Ben yarına kadar daha bir gün yaşayacağım." deyip güler. Kaan Kerede ile savaşmaya gelen Kuzgun Kara Batır bunların haline acır. Yavruyu yemek üzere denizden çıkan yedi başlı ejderi öldürür. Yavrular, analarının bir kötülük etmesinden korkarak Kuzgun Kara Batır'ı tıpkı Kırgız masalında olduğu gibi saklarlar. Bir müddet sonra fırtınalar kopararak Kaan Kerede gelir. Yavrularını sağ ve sağlam bulan ana çok sevinir. Yavrular olanları anlatınca Kuzgun Kara Batır ile Kaan Kerede dost olurlar. Aldığı tayları da Kuzgun Kara Batır'a geri verir. Yolda düşmanları tarafından öldürülünce de Kaan Kerede onu "Mengü Su" yani "Ölümsüzlük Suyu" ile tekrar diriltir.

....

Kargalar Antik Yunan ve Roma'da uzun ömürlülüğün sembolü olmuştur. Plutarkhos'un Hesiodos'un kayıp bir eserinden aktardığına göre, karganın ömrü insan ömrünün dokuz katıdır. Geyikler kargalardan dört kat fazla yaşarken, kuzgunların ömrü geyiklerinkinin üç katı kadardır. Romalılar geleceğin sembolü olarak bu kuşlara saygı gösterirlermiş.

Kuzgunun ötüşü, Romalılar tarafından cras (Latince: yarın) şeklinde anlaşılmış ve sonsuz umudun bir ifadesi olarak yorumlanmıştır.

İskandinav mitolojisinin bilge tanrısı Odin ise omuzlarının üzerinde oturan iki kargası ile beraber gezermiş.

Kargaların birinin adı Hugin yani düşünce, diğerinin adı ise Munin yani hafıza anlamına gelirmiş. Bu iki karga her gün dünyanın farklı yerlerine uçup insanların yaptığı her şeyi Odin'e anlatırlarmış. Odin diğer tanrılarla beraber yemek yerine, yiyeceklerini iki yanında oturan yaratıklarına ikram edip kendisi dikkatle kargalarının anlattıklarını dinlermiş.

Vikingler için kehanet kuşlarıdır. Bir evin önünde gaklayan bir kuzgun, o evin sahibinin öleceğini haber verir. Kanatları açık bir kuzgun savaşa giden Vikinglerin bayrağı olurdu.

Kelt Mitolojisinde, Savaş Tanrıçası Morrighan ve Askerleri karga ile sembolize edilmektedir. Galler’e özgü efsanelerde ise karga olarak tasvir edilen Mabinogion, ölümün habercisi ve işaretidir.

Alaska’daki Eskimoların inancına göre ise ilk canlı yaratık kargadır. Karanlıkta duran bu karga, bir gün kendi bilincine varır ve ardından ağaçlar dikip insanı yaratır . Başlangıçta kendini yaratan Kuzgun vardı. Kuzgun daha sonra eşini de yarattı. Eşi ondan bir dünya yaratmasını istedi. Kuzgun bunun nasıl yapılacağını bilmiyordu. Eşi ona “Ben de bir şeyler yaratabilirim.” dedi ve uyumaya gitti. Uyurken üzerindeki bütün tüyler döküldü ve üzeri kuş tüyleriyle kaplı ikizler doğurdu. Kuzgun o zaman eşinin de bir şeyler yaratabileceğini anladı ve yükseklere uçtu. Ta yükseklerden büyük ve küçük çişini yaptı. Çişinin yığıldığı yerlerde dağlar, vadiler oldu, okyanuslar ve göller. Yeryüzünde pek çok erkek vardı ama hala kadın yoktu. Küçük bir örümcek kadında kadınları yarattı. Erkekler bir kadınla beraber ne yapılacağını bilmiyorlardı. Kuzgun onlara çiftleşmeyi öğretti.

Alaska'da bir kuzgunu öldürmek en büyük tabudur..

Kızılderili mitolojisinde kuzgun, ruhu huzura kavuşmamış, son dileği yerine gelmemiş kişinin hayata tekrar geri dönmüş halidir. Mitolojide geçen hikayede, çocukları son dileğini yerine getirmediği için bir anne kuzgun olarak geri gelir ve her gece evlerinin önünde bekler, hatta çocukları rahatsız eder, ta ki onlar kuzgunun aslında anneleri olduğunu anlayana dek. Annelerinin onlardan istediği şeyi yaptıklarında bakarlar ki kuzgun bir daha asla görünmez, çünkü ruhu huzura ermiş ve artık ait olduğu diğer dünyada yerini almıştır. Bazı Kızılderili efsanelerinde karganın düzenbazlığı ise bir çeşit dönüşümü ve/veya transformasyonu sembolize ederdi. Kabilelerin bir kısmı kargayı ruhların hırsızı olarak kabul etmekteydi. Zekası ve siyah rengi ile dikkat çeken kargalar Amerikan yerlileri tarafından da yaratıcılık ile ilişkilendirilmiştir.

Cadıların ve büyücülerin, yakalanmaktan kurtulmak için karga ve kuzguna dönüştüklerine ve bu şekilde uçarak kaçtıklarına inanılırdı.

Kâhinler kargaların rengine ve uçtukları yöne göre kehanetlerde bulunmaya çalışırlardı. Mesela, doğudan güneye uçması olumlu bir göstergeydi.


Efsaneye göre, Nuh’un gemisi Ağrı Dağı’na oturduktan sonra, Nuh Peygamber ilk önce bir kuzgun göndermiş. Kuş daireler çizerek uçup gitmiş ve geri dönmemiş. Nuh, bu kez bir güvercin göndermiş; o da tüneyecek hiçbir yer bulamadığı için gemiye dönmüştür. Yedi gün sonra gönderdiği bir başka güvercin, gagasında bir zeytin dalıyla dönmüştür. İlk başta rengi beyaz olan kuzgun, geri dönmediği için lanetlenmiş ve rengi siyaha dönmüştür. Bir İngiliz söylencesine göre de saksağan, Nuh tarafından gönderilen ilk güvercin ve kuzgunun melezidir ve bu nedenle tüyleri siyah-beyazdır.

Kuran-ı Kerîm'de, Allah kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini ona göstermek üzere, yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Çünkü ilk defa bir ölüm oluyor ve Kâbil gömmeyi düşünemiyordu. Yapacağı işi bir kargadan öğrenince) "Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek konusunda, bu karga kadar olamadım, dedi de ettiğine yananlardan oldu" (el-Mâide 5/27-31).
Hz. Peygamber karga eti yiyenin fâsık olduğunu (İbn Mâce, Sayd. 19), Fâsıkların cehennem ehli olduklarını (Ahmed b. Hanbel, III, 428, 444) bildirmiştir.

St. Lawrence Adası'nda arkeolojik kazılar sırasında 45 değişik kuşun kemikleri bulunmuştur. Ama özellikle Kuzgun kemikleri yoktur. Bu 1100 yıllık Eskimo uygarlığının kuzgunlara gösterdiği saygıyı akla getirir. Kuzgun her zaman yumuşak huylu olmamasına rağmen bazı bölgelerde kuzgunlar evcil bile sayılırlar.

Bir çok inanışa göre kargalar geleceği gören mistik güçlere sahip olan kuşlardır.

Michio Hoshino’nun kitabından: “Bazen insanlar yardım dilemek için kuzgunu çağırır. Avlanırken kuzguna söylediğimiz şeylerden biri de şudur: "Tseekaal, sitsa nohaalteeogh," bunun anlamı "Büyükbaba bana bir bohça bırak"tır.
Yine kitaptan bir kadının iddiası: “İnsanlar ormanın derinliklerinde özellikle yalnız olduklarında kuzgunu gördükleri zaman onunla konuşuyorlar. Aynı bizim tanrıya dua ettiğimiz gibi onunla konuşuyorlar.”

Charles Dickens’in yazdığı Barnaby Rudge’da romana adını veren esas karakter, yanında Chip adını veren evcil kuzgunuyla dolaşır. Barnaby iyi niyetli, saflık derecesinde sade bir adamdır. Kuzgun ise onun göremediği iblis güçlerin sürekli anımsatıcısıdır. Kuzgun neredeyse saçma denecek sözler söyler, ama bunlar genelde kehanet doludur.

1627636284095.png

Kuzgun

(Lat. Corvus corax – İng. Raven). Ötücü kuşlar sınıfından olan kuzgun, kargaların en büyüğüdür. 54-67 cm boyu, 115-130 cm kanat açıklığıyla şahinden daha büyüktür. Bakmayın siz sesinin pek güzel olmadığına; pek çok özelliğiyle kendine kolaylıkla hayran bıraktırır. Edebiyatta, mitolojide, efsanelerde kendine yoğun olarak yer almıştır bu gizemli kuş.

Yüksek fundalıklar, deniz seviyesinden zirveye kadar olan sarp kayalıklar, düz araziler üzerindeki ormanlar ve yüksek tarım alanlarında bulunur. Giysisi tamamen siyahtır. Gagası uzun, kalın ve güçlüdür, üst kenarı kara leş kargasından daha kemerlidir.
Boğaz telekleri uzun, genellikle sıkı ve düzgündür; ancak uçuş esnasında dahi karışık ve gevşek olabilir ki böyle durumlarda başı çok iri ve aşırı kalın görünür. Uçuş sırasında başı kara leş kargasından daha fazla çıkıntı yapar; kuyruğu daha uzun ve daha yuvarlak (Daha çok ekin kargasına benzer.) ya da kama şeklindedir (yelpaze gibi açtığı zaman kendine özgü baklavamsı bir şekle bürünür). Kanatları derin parmaklı, uzun ve genellikle geriye doğru açılıdır. Düzenli kanat vuruşları ve sık sık süzülerek yükselmesi ile uçuşu güçlüdür. Uçarken sık sık kısa süreli sırt üstü döner. Sesi gür ve ekoludur. Derin bir "prruk prruk" ve çınlayıcı özellikte bir "tonk tonk"; yumuşak, takırdamalı ve ıslığımsı bir ötüşü vardır.

Yaşam alanı çok geniştir. Kuzey Yarım Küre'nin çoğu yerinde ve Afrika’da Sahra’nın kuzeyinde yaşar. Güçlü bir gagası ve kendine has, boğuk bir sesi vardır. Bir kanat çırpıp bir süzülmesiyle tanınır. Uçarken kama şeklindeki kuyruğu ve görece sivri kanatlarıyla diğer kargalardan ayırt edilir.

İngilizce adı olan raven Eski İskandinav dilindeki hrafn’dan gelir. Sözcüğün kökeni tarih öncesi Germanik khraben’e kadar uzanır. Bu, kuzgunun ötüşünün bir hayli başarılı bir sözelleştirmesidir. (Dile yansımasıdır.)
İngiliz Kraliyet mücevherlerinin de bulunduğu, bir zamanlar hapishane olarak kullanılan 11. yüzyıldan kalma kaledeki 6 kuzgun, kraliyet açısından sembolik bir anlam taşıyor. Efsaneye göre bu kuşlar yok olduğu takdirde İngiltere Krallığı da çökecek.
Bu inanış nedeniyle 17. yüzyılda Kral İkinci Charles bir kararname yayınlayarak kuzgunların özel koruma altına alınmasını sağlamıştı. Londra Kulesi’nin sakinleri olan ve pek dost canlısı olmamalarıyla ünlü kuzgunların adları ise: Branwen, Hugine, Munin, Gwyllum, Thor ve Baldrick.

Kargagiller kuş dünyasının en zeki türleridir. Kargaların beyni vücutlarına oranla en büyüktür ve beyinlerindeki nöron sayısı çok fazladır. Kuzgunun beyni vücut ağırlığının % 1.3’üdür (bu oran insanda % 1.5, tavukta % 0.1’dir). Ağırlık olarak kuzgun beyni 12-17 gramdır ki bu da bütün kuşlar arasında en ağır beyindir.

Kargalar genellikle sosyal kuşlardır, ancak kuzgunlar bunun dışındadır. Genellikle çiftler halinde ya da uzak, dağlık bölgelerde küçük gruplar halinde yaşarlar, nadiren yüzlercesi, binlercesi bir araya gelir. Yükseklerde, birbirine yakın uçan iki siyah nokta görüp de “kuzgun” derseniz, yanılma olasılığınız fazla değildir. Kuzgunlar insanlardan çekinirler ve engebeli arazileri severler. Görece yalıtılmışlıkları, etkileyici cüsseleriyle birleşerek onları özellikle güçlü bir kader simgesi haline getirir.

Ehh son olarak!
Biliyorum, biliyorum.
"Hani?" dediniz, "nerede?"
Yazıyı okurken çok aradınız..

İşte burada.


KUZGUN - Nevermore

Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
"Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,
Başka kim gelir bu zaman?"

Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,
Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
Işısın istedim şafak çaresini arayarak
Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore'dan,
Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore'dan,
Adı artık anılmayan.

İpekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
"Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
Başka kim olur bu zaman?"

Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
"Özür diliyorum" dedim, "kimseniz, Bay ya da Bayan
Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."
Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
Kapıyı açtığım zaman.

Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
Fısıltıyla bir kelime, "Lenore" geldi uzaklardan,
Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
Yalnız bu sözdü duyulan.

Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
İçimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
İrkilip dedim: "Muhakkak pancurda bir şey olacak;
Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
Başkası değil rüzgârdan..."

Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.
Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
Kaldı orda oynamadan.

Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
"Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
İlgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
Adı "Hiçbir zaman" olan.

Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdan
Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
"Anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;
İnsaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
Hiç -ama hiç- hiçbir zaman."

Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."

Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
Durup o Kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,
Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
Elleri Lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,
Değmeyecek hiçbir zaman!

Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
"Aptal," dedim, "dön hayata; Tanrın sana acımış da
Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
İç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

"Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
Korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan
Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

"Şu yukarda dönen gökle Tanrı'yı seversen söyle;
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
Buluşacak o Lenore'la, adı meleklerce konan,
O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstünde
Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
Kalkmayacak - hiçbir zaman!

- Edgar Allan POE

1627636862114.png

Derlenmiş, eklemeler / çıkartmalar yapılmıştır.
 

Gece V

𝓚𝓲𝓷𝓰 𝓸𝓯 𝓥𝓸𝓷
Yönetici
Lider
KUZGUN

Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
"Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,
Başka kim gelir bu zaman?"

Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,
Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
Işısın istedim şafak çaresini arayarak
Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore'dan,
Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore'dan,
Adı artık anılmayan.

İpekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
"Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
Başka kim olur bu zaman?"

Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
"Özür diliyorum" dedim, "kimseniz, Bay ya da Bayan
Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."
Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
Kapıyı açtığım zaman.

Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
Fısıltıyla bir kelime, "Lenore" geldi uzaklardan,
Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
Yalnız bu sözdü duyulan.

Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
İçimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
İrkilip dedim: "Muhakkak pancurda bir şey olacak;
Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
Başkası değil rüzgârdan..."

Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.
Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
Kaldı orda oynamadan.

Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
"Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
İlgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
Adı "Hiçbir zaman" olan.

Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdan
Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
"Anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;
İnsaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
Hiç -ama hiç- hiçbir zaman."

Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."

Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
Durup o Kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,
Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
Elleri Lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,
Değmeyecek hiçbir zaman!

Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
"Aptal," dedim, "dön hayata; Tanrın sana acımış da
Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
İç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

"Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
Korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan
Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

"Şu yukarda dönen gökle Tanrı'yı seversen söyle;
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
Buluşacak o Lenore'la, adı meleklerce konan,
O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstünde
Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
Kalkmayacak - hiçbir zaman!

- Edgar Allan POE
 

Artenax

Üye
𝓚𝓪𝓻𝓰𝓪𝓵𝓪𝓻 𝓥 𝓚𝓾𝔃𝓰𝓾𝓷Ekli dosyayı görüntüle 564

Karga, kargagiller (Corvidae) familyasından Corvus cinsini oluşturan, iri yapılı, düz gagalı, pençeli, tüyleri çoğunlukla siyah, yüksek ve rahatsız edici sesli kuş türlerinin ortak adı. Daha büyük ve genellikle leş yiyici olanlarına karakarga veya kuzgun denir. Kuzgun Osmanlı Türkçesinde kelâg (Farsça: کلاغ) olarak adlandırılır.

Kargalar tuhaf sesleri, siyah renkleri, parlak cisimlere olan düşkünlükleri ile mitolojiye ve sanata sıklıkla konu olmuşlardır. Kimi öykülerde akılsız tasvir edilmelerine rağmen bazı araştırmalar karganın en zeki kuş olabileceğini göstermektedir. Kargaların, köpekgillerden kurt vb. hayvanlarla belki de eşit zekaya sahip olduğu düşünülmektedir.

Kargalar ses taklidi konusunda oldukça yetenekli hayvanlardır. Yapılan bazı çalışmalarda yaklaşık 100 kelimeyi ve 50 tam cümleyi ezberleyebilen kargalar görülmüştür. Bazı kargaların sahiplerinin seslerini taklit ederek köpek ve atları kızdırdıkları görülür. Aynı zamanda oldukça meraklı hayvanlar olan kargaların mektup, çamaşır mandalı, araba anahtarı gibi nesneleri çaldığı da sıklıkla görülür.

Kargaların Ömrü

Kargaların cinsel olgunluğa erişim yaşı dişilerde 3, erkeklerde 5 yıldır.

Kargaların ömrü doğada yaklaşık 13 yıldır. Doğal yaşam alanlarında kargaların 20 yaşına erişebildiği de görülmektedir ve en yaşlı Amerikan kargasının 30 yaşına kadar yaşayabildiği saptanmıştır. Doğada yaşamayan (esaret altındaki) kargaların ise 20 yıldan daha uzun yaşadığı görülür. ABD'de bir aile, 2006 yılında 59 yaşındayken öldüğüne inandıkları evcil kargalarının dünyanın en yaşlı kargası olduğunu iddia etmektedir.

Bir karganın dişi mi erkek mi olduğunu sadece dış görünüşüne bakarak söyleyemeyiz. DNA kan testiEkli dosyayı görüntüle 563 cinsiyeti belirler. Kargaların günlük yaşamlarıyla ilgili çalışmalar, özellikle yuvalama dönemi boyunca, cinsiyete dair bir ipucu verebilir ancak bu çoğu kişinin gözlemleyebileceği bir şey değildir.

Kargalar doğada oldukça sosyallerdir. Kendi türleriyle etkileşim içinde olmak (ya da birbirlerini etkilemek) onlar için çok önemlidir. Erkek kargalar arzu ettikleri dişiye kur yaparlar. Erkek dişiyi elde etmek için tüylerini kabartır, kasıla kasıla yürür, dişinin yakınında uçar. Bir kez çiftleşti mi bu ömür boyu devam eder. Kargalar yalnızca kendi ailelerini savunmak ve korumakla kalmaz, ayrıca diğer kargaların da yardıma ihtiyaç duymaları ya da tehlike içinde olmaları durumunda yardıma gelirler. Kargalar iş birlikçi hayvanlardır. Her iki ebeveyn karga da yumurtaların üzerine oturur. Ailenin her üyesi yavruların bakımında yardım eder. Yuvalama dönemi gelince genç kuşlar anne babalarına, yuvalama materyalleri bulmaya yardım ederler. Anne karga, yuvalama materyallerini rahat ve yumuşak bir yuvaya dönüştürür. Kuluçkadaki yumurtaların sayısı genellikle 4 ya da 6’dır.

Baykuş ve şahinler kargaların iki düşmanıdır. Kargalar bir puhu ya da şahinin saldırması durumunda bir araya gelir ve hayvanın etrafına üşüşerek rahatsız ederler.

Kargalar Yeni Zelanda, Antarktika ve Güney Amerika haricinde tüm dünyada bulunurlar. Kargaların var oluşu insan gelişimi ile alışılagelmiştir. Kargalar şu an insan atıklarının kümelendiği alanlarda bulunmakta ve gelişimlerini sürdürmektedirler. Çoğunlukla sabahları çöp atıklarını boşaltmaya gelen konteynerlerin yanında gezerler. Kargalar dünyanın her ülkesinde ve şehrinde bulunmaktadır. Kargaların neden hızlı bir şekilde ürediğini biri soracak ve suçlayacak olsa, bu alt kademedeki insanların suçudur, diyebiliriz. Öte yandan, kuzgunlar bunun sonucu olarak hızla artan insan popülasyonundan ayrı yerlere çekilmişlerdir.

İnsanların karmaşa ile kavgasını seyretmek kuzgunlar için bir eğlence kaynağı olmuştur.. Bununla beraber kargaların ve kuzgunların bu oyunbazlık ünü onların espri anlayışları ve oyuncu olmalarından kaynaklanıyor olabilir. Hikayeler onların çalı çırpı yakalamaca oynadıklarının, buzlu kayalardan sırtüstü kayarak eğlendiklerinin, kendilerinden daha büyük hayvanların kuyruklarını çekerek ve dalma yaparak kışkırtmak gibi maskaralıklar yaptıklarının sayısız örnekleriyle doludur.

Kargalar hemen hemen her şeyi yerler. Çöplükleri karıştırırlar, böcek, kurt, fare, leş, böğürtlen, mısır gibi çok çeşitli besinlerle beslenirler. Yetişkin bir karga günde 300 gramdan fazla yiyecek tüketir. Bilindiği kadarıyla, kargalar ceviz, palamut, incir gibi orman ürünlerini de tüketirler. Onları tüketirken bir yandan da yayılmalarını sağlayarak doğaya katkıda bulunurlar. Kargaların ekinlere zarar verdiği konusunda yaygın bir inanış vardır. Oysaki kargalar her türlü ekin zararlısını yiyerek zaman zaman çiftçilere faydalı da olurlar.


Henry Ward Beecer'in dediğine göre;
"Eğer insanoğlunun kanatları ve simsiyah tüyleri olsaydı, çok azı karga olabilecek kadar zeki olurdu."


Kargaların neden siyah olduğuna dair farklı rivayetler mevcuttur.
Bir kısmı Athena’nın öfkesinden bir kısmı da Apollon’un öfkesinden bahseder.

Yunan Mitolojisi'nde Karga

Karga, ilk başta bembeyaz bir kuşmuş.
Athena’nın en sevdiği üstelik.
Bakire Athena’nın Erichton isimli bir oğlu olmuş. Tabii nasıl hala bakire olabiliyor diyorsanız Erichton’un doğumunu incelemeniz gerekir. Özetleyecek olursak, Hephaestos Tanrıça Athena ile birlikte olmak ister. Birgün Athena’yı yakalar ve birleşemeden tohumlarını Athena’nın bacağına bırakır. Athena tiksinerek bir bez parçasıyla bunları siler ve toprağa atar. Bu tohumlardan Erichton doğar ve Athena Erichton’u Atina Kralı Cecrops’un üç kızına emanet eder.
İşte karganın trajik hikayesi burada başlar. Cecrops’un kızlarının Erichton’a iyi bakamadığını görür karga gider, durumu Athena’ya anlatır. Athena’nın öfkesi ilk başta kargayı vurur. Onu gece kuşluğu görevinden sürer ve yerine baykuşu getirir.
Daha sonra Apollon sahiplenir kargayı. Bu seferde Apollon’un sevgilisi Coronis’in davranışlarını beğenmez karga ve gider Apollon’a anlatır. Apollon kargayı dinleyerek öldürür Coronis’i, Asklepios’un annesini... Sonra pişman olur yaptığı şeye ve beyaz kuşlar içerisinde yeri olmasın diye kapkara yapar kargayı.


Corvus (The crow, Karga) eski Yunan’da raven (kuzgun) olarak adlandırılıyordu. Apollon’un kutsal kuşudur. Apollon, kehanetler, bilim, müzik, şiir, tıp, felsefe ve hukuğa olan ilgisiyle bilinir. Karga Tenedos'un koruyucu bilge tanrısı Apollo ile bütünleşmiştir. Fakat Apollo'yu mutsuz ettiği için cezalandırılacaktır. Apollo, Zeus'a vermek üzere kargadan bir kupa temiz su getirmesini ister. Karga su almaya giderken yolda üzeri meyve dolu bir incir ağacı görür ve görevini unutarak incirlerin olgunlaşmasını bekler. Günler geçer, karga tıka basa karnını doyurur ve geç kaldığı için Apollo'ya söyleyebileceği bir mazeret arar. Yolda bulduğu su yılanını alır ve geç kalmasından onun sorumlu olduğunu söyler. Apollo gerçekleri anlayabilecek kadar bilgedir ve kargayı bu yalanından dolayı ömür boyu susuzluk çekmesi için lanetler ve karganın bembeyaz rengini siyaha çevirir. Bu lanetinin kanıtı olarak da kargayı (corvus), kupa (Crater) ve su yılanı (Hydra) ile beraber gökyüzüne yerleştirir.

Apollon’un Corvus’a verdiği en büyük ceza ise, onu gökyüzünde Crater’in (Kupa) yanına göndermek olur. Kupa’nın hemen önündeki Su Yılanı (Hydra) da karganın kupadan su içmesini engellemekle görevlidir. Böylece karga hiçbir zaman kupaya ulaşamaz.

Corvus takımyıldızı, daha belirgin göze çarpan dört adet yıldız ve diğerlerine nazaran daha az parlak olan beşinci yıldız ile yamuk bir şekil oluştururken, Hydra (su yılanı) ise karganın ağzıyla tuttuğu şekilde hemen yakınındadır ve üst solda ise Crater takım yıldızı yani kupa bulunur. Bu üç takım yıldızı Apollo ve karganın efsanesi ile ilişkilendirilmiştir. Tenedos'un koruyucusu Apollo ve kargası ile ilgili diğer bir efsane ise Coronis'in ihanetini anlatır.
Mitolojik tanrıların birçoğu kaçış için hayvana dönüşmüştür. Karga Apollo'nun kutsal kuşudur ve kendisinin de kargaya dönüştüğü söylenir.

Ekli dosyayı görüntüle 566

Karga bazı çevirilerde kuzgun olarak geçmektedir. Fakat Yunan Mitolojisi’nde karga ile kuzgun aynı familyadan oldukları için herhangi bir ayrım söz konusu değildir .



Kargalar, özellikle kuzgunlar ölümün yanında hastalık ve günahın da sembolü olmuşlarıdır. Tanrının planının bir kusuru varsa, o kusur bu kuşlar olmalıdır denir.

Ekli dosyayı görüntüle 567

Shakespeare Macbeth'de der ki; Kuzgun sesiyle kötülüğün kapılarını açar ve Othello'da Kuzgun hastalık dolu evin üzerinde dolanır, ikisinde de kuzgun kötülüğün imzasını bağırır. Kahraman şöyle der: “…ama kuzgunlar nasıl vebalı evin damına üşüşür, bu da gelip aklıma takılıyor.”

Yaşamının büyük bölümünü kuzgunları araştırmaya adayan Heinrich’e daha üniversite öğrencisiyken hocası şöyle demiş: “Kuzgunlar… Senden daha akıllıdırlar ve onları zeka yarışında anlamlı veriler elde etmeye başlayabilecek kadar aşman, yıllarını alacaktır.” Heinrich yıllar sonra şunları yazar: “Yıllardır kuzgunlarla yakın ilişki içinde yaşadım. Bu sürede, bilimsel literatürde kuzgunlar üzerine yazılmış 1400’ü aşkın araştırma raporu ve makalede okumadığım, mümkün olacağını hayal bile etmediğim şaşırtıcı davranışlar gözlemledim. Kuzgun davranışları üzerine bütün yorumların, arılarınki gibi, aynı biçimde programlanmış ve öğrenilmiş tepki kategorilerine sokulmasına kuşkuyla bakar oldum. Burada başka bir şeyler var… Nihayetinde, beyinlerinde neler olup bittiğini tam olarak bilmek, tıpkı sonsuzluk gibi, ulaşılamaz bir hedef.” Heinrich, tıpkı insanlar gibi kuzgunların da ileri derecede bireysel olduklarını ve öngörülemez biçimlerde davranmaya yatkın olduklarını bulmuştu.

Heinrich, kuzgun, günahkarla eş anlamlıdır der. İncildeki iddialara rağmen Heinrich'e göre kuraklık ve kargaşa zamanları boyunca kutsal keşişleri beslemişlerdir.

Kral 17:6 da, Tanrının mesajı: Buradan ayrılın ve doğuya dönün. Cherit nehri boyunca saklanın. Orası Ürdün'ün doğusudur. Dereden su içebilirsiniz. Kuzgunlara sizi orada beslemeleri için emir verdim.

Kögütey destanındaki Kaan Kerede efsanesi

Ekli dosyayı görüntüle 568


Destanın kahramanı Kara Atlı Kuzgun Kara Batır'dır. Kaan Kerede bu kahramanın kayın babası Kara Atlı Han'ın at sürüsünden alacalı taylarını çalıp götürmüştür. Kara Atlı Kuzgun Kara Batır bu tayları geri almak için Kaan Kerede ile savaşmaya gider. Ay gider, yıl gider, nihayet Altay dağlarının en yüksek noktasına çıkar. Burası gökle yerin birleştiği yerdir. İşte tam burada, olabildiğince kalın, gümüş bir kavak ağacının tepesinde Kaan Kerede'nin yuvasını ve iki yavrusunu görür. Yavrulardan biri; "Beni bugün yedi başlı ejder yiyecek" diyerek hıçkıra hıçkıra ağlarken, ikinci yavru; "Ben yarına kadar daha bir gün yaşayacağım." deyip güler. Kaan Kerede ile savaşmaya gelen Kuzgun Kara Batır bunların haline acır. Yavruyu yemek üzere denizden çıkan yedi başlı ejderi öldürür. Yavrular, analarının bir kötülük etmesinden korkarak Kuzgun Kara Batır'ı tıpkı Kırgız masalında olduğu gibi saklarlar. Bir müddet sonra fırtınalar kopararak Kaan Kerede gelir. Yavrularını sağ ve sağlam bulan ana çok sevinir. Yavrular olanları anlatınca Kuzgun Kara Batır ile Kaan Kerede dost olurlar. Aldığı tayları da Kuzgun Kara Batır'a geri verir. Yolda düşmanları tarafından öldürülünce de Kaan Kerede onu "Mengü Su" yani "Ölümsüzlük Suyu" ile tekrar diriltir.

....

Kargalar Antik Yunan ve Roma'da uzun ömürlülüğün sembolü olmuştur. Plutarkhos'un Hesiodos'un kayıp bir eserinden aktardığına göre, karganın ömrü insan ömrünün dokuz katıdır. Geyikler kargalardan dört kat fazla yaşarken, kuzgunların ömrü geyiklerinkinin üç katı kadardır. Romalılar geleceğin sembolü olarak bu kuşlara saygı gösterirlermiş.

Kuzgunun ötüşü, Romalılar tarafından cras (Latince: yarın) şeklinde anlaşılmış ve sonsuz umudun bir ifadesi olarak yorumlanmıştır.

İskandinav mitolojisinin bilge tanrısı Odin ise omuzlarının üzerinde oturan iki kargası ile beraber gezermiş.

Kargaların birinin adı Hugin yani düşünce, diğerinin adı ise Munin yani hafıza anlamına gelirmiş. Bu iki karga her gün dünyanın farklı yerlerine uçup insanların yaptığı her şeyi Odin'e anlatırlarmış. Odin diğer tanrılarla beraber yemek yerine, yiyeceklerini iki yanında oturan yaratıklarına ikram edip kendisi dikkatle kargalarının anlattıklarını dinlermiş.

Vikingler için kehanet kuşlarıdır. Bir evin önünde gaklayan bir kuzgun, o evin sahibinin öleceğini haber verir. Kanatları açık bir kuzgun savaşa giden Vikinglerin bayrağı olurdu.

Kelt Mitolojisinde, Savaş Tanrıçası Morrighan ve Askerleri karga ile sembolize edilmektedir. Galler’e özgü efsanelerde ise karga olarak tasvir edilen Mabinogion, ölümün habercisi ve işaretidir.

Alaska’daki Eskimoların inancına göre ise ilk canlı yaratık kargadır. Karanlıkta duran bu karga, bir gün kendi bilincine varır ve ardından ağaçlar dikip insanı yaratır . Başlangıçta kendini yaratan Kuzgun vardı. Kuzgun daha sonra eşini de yarattı. Eşi ondan bir dünya yaratmasını istedi. Kuzgun bunun nasıl yapılacağını bilmiyordu. Eşi ona “Ben de bir şeyler yaratabilirim.” dedi ve uyumaya gitti. Uyurken üzerindeki bütün tüyler döküldü ve üzeri kuş tüyleriyle kaplı ikizler doğurdu. Kuzgun o zaman eşinin de bir şeyler yaratabileceğini anladı ve yükseklere uçtu. Ta yükseklerden büyük ve küçük çişini yaptı. Çişinin yığıldığı yerlerde dağlar, vadiler oldu, okyanuslar ve göller. Yeryüzünde pek çok erkek vardı ama hala kadın yoktu. Küçük bir örümcek kadında kadınları yarattı. Erkekler bir kadınla beraber ne yapılacağını bilmiyorlardı. Kuzgun onlara çiftleşmeyi öğretti.

Alaska'da bir kuzgunu öldürmek en büyük tabudur..

Kızılderili mitolojisinde kuzgun, ruhu huzura kavuşmamış, son dileği yerine gelmemiş kişinin hayata tekrar geri dönmüş halidir. Mitolojide geçen hikayede, çocukları son dileğini yerine getirmediği için bir anne kuzgun olarak geri gelir ve her gece evlerinin önünde bekler, hatta çocukları rahatsız eder, ta ki onlar kuzgunun aslında anneleri olduğunu anlayana dek. Annelerinin onlardan istediği şeyi yaptıklarında bakarlar ki kuzgun bir daha asla görünmez, çünkü ruhu huzura ermiş ve artık ait olduğu diğer dünyada yerini almıştır. Bazı Kızılderili efsanelerinde karganın düzenbazlığı ise bir çeşit dönüşümü ve/veya transformasyonu sembolize ederdi. Kabilelerin bir kısmı kargayı ruhların hırsızı olarak kabul etmekteydi. Zekası ve siyah rengi ile dikkat çeken kargalar Amerikan yerlileri tarafından da yaratıcılık ile ilişkilendirilmiştir.

Cadıların ve büyücülerin, yakalanmaktan kurtulmak için karga ve kuzguna dönüştüklerine ve bu şekilde uçarak kaçtıklarına inanılırdı.

Kâhinler kargaların rengine ve uçtukları yöne göre kehanetlerde bulunmaya çalışırlardı. Mesela, doğudan güneye uçması olumlu bir göstergeydi.


Efsaneye göre, Nuh’un gemisi Ağrı Dağı’na oturduktan sonra, Nuh Peygamber ilk önce bir kuzgun göndermiş. Kuş daireler çizerek uçup gitmiş ve geri dönmemiş. Nuh, bu kez bir güvercin göndermiş; o da tüneyecek hiçbir yer bulamadığı için gemiye dönmüştür. Yedi gün sonra gönderdiği bir başka güvercin, gagasında bir zeytin dalıyla dönmüştür. İlk başta rengi beyaz olan kuzgun, geri dönmediği için lanetlenmiş ve rengi siyaha dönmüştür. Bir İngiliz söylencesine göre de saksağan, Nuh tarafından gönderilen ilk güvercin ve kuzgunun melezidir ve bu nedenle tüyleri siyah-beyazdır.

Kuran-ı Kerîm'de, Allah kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini ona göstermek üzere, yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Çünkü ilk defa bir ölüm oluyor ve Kâbil gömmeyi düşünemiyordu. Yapacağı işi bir kargadan öğrenince) "Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek konusunda, bu karga kadar olamadım, dedi de ettiğine yananlardan oldu" (el-Mâide 5/27-31).
Hz. Peygamber karga eti yiyenin fâsık olduğunu (İbn Mâce, Sayd. 19), Fâsıkların cehennem ehli olduklarını (Ahmed b. Hanbel, III, 428, 444) bildirmiştir.

St. Lawrence Adası'nda arkeolojik kazılar sırasında 45 değişik kuşun kemikleri bulunmuştur. Ama özellikle Kuzgun kemikleri yoktur. Bu 1100 yıllık Eskimo uygarlığının kuzgunlara gösterdiği saygıyı akla getirir. Kuzgun her zaman yumuşak huylu olmamasına rağmen bazı bölgelerde kuzgunlar evcil bile sayılırlar.

Bir çok inanışa göre kargalar geleceği gören mistik güçlere sahip olan kuşlardır.

Michio Hoshino’nun kitabından: “Bazen insanlar yardım dilemek için kuzgunu çağırır. Avlanırken kuzguna söylediğimiz şeylerden biri de şudur: "Tseekaal, sitsa nohaalteeogh," bunun anlamı "Büyükbaba bana bir bohça bırak"tır.
Yine kitaptan bir kadının iddiası: “İnsanlar ormanın derinliklerinde özellikle yalnız olduklarında kuzgunu gördükleri zaman onunla konuşuyorlar. Aynı bizim tanrıya dua ettiğimiz gibi onunla konuşuyorlar.”

Charles Dickens’in yazdığı Barnaby Rudge’da romana adını veren esas karakter, yanında Chip adını veren evcil kuzgunuyla dolaşır. Barnaby iyi niyetli, saflık derecesinde sade bir adamdır. Kuzgun ise onun göremediği iblis güçlerin sürekli anımsatıcısıdır. Kuzgun neredeyse saçma denecek sözler söyler, ama bunlar genelde kehanet doludur.

Ekli dosyayı görüntüle 565

Kuzgun

(Lat. Corvus corax – İng. Raven). Ötücü kuşlar sınıfından olan kuzgun, kargaların en büyüğüdür. 54-67 cm boyu, 115-130 cm kanat açıklığıyla şahinden daha büyüktür. Bakmayın siz sesinin pek güzel olmadığına; pek çok özelliğiyle kendine kolaylıkla hayran bıraktırır. Edebiyatta, mitolojide, efsanelerde kendine yoğun olarak yer almıştır bu gizemli kuş.

Yüksek fundalıklar, deniz seviyesinden zirveye kadar olan sarp kayalıklar, düz araziler üzerindeki ormanlar ve yüksek tarım alanlarında bulunur. Giysisi tamamen siyahtır. Gagası uzun, kalın ve güçlüdür, üst kenarı kara leş kargasından daha kemerlidir.
Boğaz telekleri uzun, genellikle sıkı ve düzgündür; ancak uçuş esnasında dahi karışık ve gevşek olabilir ki böyle durumlarda başı çok iri ve aşırı kalın görünür. Uçuş sırasında başı kara leş kargasından daha fazla çıkıntı yapar; kuyruğu daha uzun ve daha yuvarlak (Daha çok ekin kargasına benzer.) ya da kama şeklindedir (yelpaze gibi açtığı zaman kendine özgü baklavamsı bir şekle bürünür). Kanatları derin parmaklı, uzun ve genellikle geriye doğru açılıdır. Düzenli kanat vuruşları ve sık sık süzülerek yükselmesi ile uçuşu güçlüdür. Uçarken sık sık kısa süreli sırt üstü döner. Sesi gür ve ekoludur. Derin bir "prruk prruk" ve çınlayıcı özellikte bir "tonk tonk"; yumuşak, takırdamalı ve ıslığımsı bir ötüşü vardır.

Yaşam alanı çok geniştir. Kuzey Yarım Küre'nin çoğu yerinde ve Afrika’da Sahra’nın kuzeyinde yaşar. Güçlü bir gagası ve kendine has, boğuk bir sesi vardır. Bir kanat çırpıp bir süzülmesiyle tanınır. Uçarken kama şeklindeki kuyruğu ve görece sivri kanatlarıyla diğer kargalardan ayırt edilir.

İngilizce adı olan raven Eski İskandinav dilindeki hrafn’dan gelir. Sözcüğün kökeni tarih öncesi Germanik khraben’e kadar uzanır. Bu, kuzgunun ötüşünün bir hayli başarılı bir sözelleştirmesidir. (Dile yansımasıdır.)
İngiliz Kraliyet mücevherlerinin de bulunduğu, bir zamanlar hapishane olarak kullanılan 11. yüzyıldan kalma kaledeki 6 kuzgun, kraliyet açısından sembolik bir anlam taşıyor. Efsaneye göre bu kuşlar yok olduğu takdirde İngiltere Krallığı da çökecek.
Bu inanış nedeniyle 17. yüzyılda Kral İkinci Charles bir kararname yayınlayarak kuzgunların özel koruma altına alınmasını sağlamıştı. Londra Kulesi’nin sakinleri olan ve pek dost canlısı olmamalarıyla ünlü kuzgunların adları ise: Branwen, Hugine, Munin, Gwyllum, Thor ve Baldrick.

Kargagiller kuş dünyasının en zeki türleridir. Kargaların beyni vücutlarına oranla en büyüktür ve beyinlerindeki nöron sayısı çok fazladır. Kuzgunun beyni vücut ağırlığının % 1.3’üdür (bu oran insanda % 1.5, tavukta % 0.1’dir). Ağırlık olarak kuzgun beyni 12-17 gramdır ki bu da bütün kuşlar arasında en ağır beyindir.

Kargalar genellikle sosyal kuşlardır, ancak kuzgunlar bunun dışındadır. Genellikle çiftler halinde ya da uzak, dağlık bölgelerde küçük gruplar halinde yaşarlar, nadiren yüzlercesi, binlercesi bir araya gelir. Yükseklerde, birbirine yakın uçan iki siyah nokta görüp de “kuzgun” derseniz, yanılma olasılığınız fazla değildir. Kuzgunlar insanlardan çekinirler ve engebeli arazileri severler. Görece yalıtılmışlıkları, etkileyici cüsseleriyle birleşerek onları özellikle güçlü bir kader simgesi haline getirir.

Ehh son olarak!
Biliyorum, biliyorum.
"Hani?" dediniz, "nerede?"
Yazıyı okurken çok aradınız..

İşte burada.


KUZGUN - Nevermore

Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
"Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,
Başka kim gelir bu zaman?"

Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,
Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
Işısın istedim şafak çaresini arayarak
Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore'dan,
Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore'dan,
Adı artık anılmayan.

İpekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
"Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
Başka kim olur bu zaman?"

Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
"Özür diliyorum" dedim, "kimseniz, Bay ya da Bayan
Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."
Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
Kapıyı açtığım zaman.

Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
Fısıltıyla bir kelime, "Lenore" geldi uzaklardan,
Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
Yalnız bu sözdü duyulan.

Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
İçimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
İrkilip dedim: "Muhakkak pancurda bir şey olacak;
Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
Başkası değil rüzgârdan..."

Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.
Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
Kaldı orda oynamadan.

Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
"Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
İlgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
Adı "Hiçbir zaman" olan.

Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdan
Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
"Anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;
İnsaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
Hiç -ama hiç- hiçbir zaman."

Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."

Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
Durup o Kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,
Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
Elleri Lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,
Değmeyecek hiçbir zaman!

Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
"Aptal," dedim, "dön hayata; Tanrın sana acımış da
Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
İç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

"Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
Korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan
Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

"Şu yukarda dönen gökle Tanrı'yı seversen söyle;
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
Buluşacak o Lenore'la, adı meleklerce konan,
O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstünde
Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
Kalkmayacak - hiçbir zaman!

- Edgar Allan POE

Ekli dosyayı görüntüle 571

Derlenmiş, eklemeler / çıkartmalar yapılmıştır.
𓄿
 
Üst