Nihilizm (Hiççilik)

Aurora

Teğmen
1695680536333.png

NİHİLİZM (HİÇÇİLİK)

Nihilizm köken itibariyle, Latince ‘Nihil’ (Hiç) sözcüğünden türetilmiş felsefi bir görüştür. Nihil ya da hiçlik, varlık anlamında herhangi bir şeye işaret etmeyip var olmamayı niteler. Nihilizme göre evrendeki her şey anlamdan ve değerden yoksundur. Evrende sığınabilecek mutlak bir bilgi, din, tanrı, inanç vs. yoktur. Nihilizm, her şeyi, her gerçeği ve her değeri reddetme şeklinde ortaya çıkmış bir düşünce sistemi ve yaşam tarzıdır. Her türlü bilginin imkanını, iradenin özgürlüğünü, ahlakı reddeder ve hiçbir doğru, genel geçer bilginin olamayacağını savunur.

Nihilist düşünceye göre; insanlık tarihinin ilk yıllarından beri süregelen anlam arayışında daima başarısız olan insan, bunu kabullenemeyip günümüze kadar milyarlarca inananı olan çeşitli inançları, dinleri ve tanrıları yaratmıştır. İnsanlık, evrende yalnız ve başıboş olduğu gerçeğini kabullenemediğinden, doğada yaşamını sürdüren ilkel bir hayvandan farklı olduğu sanrısına kapılmıştır. Yaşamdaki amaçlarına hizmet ettiğini savundukları yüzlerce ahlak ve etik kurallarını icat etmiş ve yine hepsini kendi istekleri doğrultusunda değişimlere uğratarak meşru kılmaya çalışmıştır.


Nihilizmin tarihsel gelişimini, 19. yüzyılla özdeşleştirecek olsak da, nihilist bir bakış açısı olarak nitelendirilebilecek en eski felsefi görüşler için septiklerin (şüpheciler) görüşleri kabul edilebilir.

Nihilizm düşüncesinin ilk gelişimi ve nihilizm kavramının ilk kullanımı 1799’da Friedrich Heinrich Jacobi tarafından meslektaşına yazmış olduğu bir mektupta karşımıza çıkmaktadır. Jacobi bu sözcüğü, transandantal idealizmin olumsuz olduğunu nitelendirmek için kullanmıştır. İdealistlerin diğer varlıklardan ayrı bir Tanrı fikrini ortadan kaldırdıklarını ve akıl tarafından halihazırda tecrübe edilen şeyin ise, yalnızca hayal edilen bir şey anlamında hiçlik olduğunu ifade eder.

Nihilizm sözcüğü, Ivan Turgenev’in Babalar ve Oğullar (1862) romanında, Bazarov karakteri tarafından benimsenen ham bilimcilik ve toptan bir inkar düşüncesini tanımlamak için kullanıldıktan sonra popülerleşmeye başlamıştır.


“Bazarov neci mi? diyerek güldü Arkadiy. “İsterseniz, onun neci olduğunu size söyleyeyim amcacığım.” “Lütfen sevgili yeğenim.” “O bir nihilisttir.” “Nasıl?” diye sordu Nikolay Petroviç, Pavel Petroviç ise ucunda bir parça yağ olan bıçağı havaya kaldırdı ve öylece kaldı. “O, bir nihilisttir,” diye tekrarladı Arkadiy. “Bir nihilist,” dedi Nikolay Petroviç. Anladığım kadarıyla Latince nihil, yani hiçbir şey sözcüğünden geliyor, öyleyse bu sözcük… hiçbir şeyi kabul etmeyen adam anlamına mı geliyor? “Hiçbir şeye saygı göstermeyen de,” diye atıldı Pavel Petroviç ve tekrar yağa uzandı. “Her şeye eleştirel bakış açısından bakan,” diye belirtti Arkadiy. “Aynı şey değil mi?” diye sordu Pavel Petroviç. “Hayır, aynı şey değil. Nihilist, hiçbir otorite önünde eğilmeyen, hiçbir inanç ilkesini kabul etmeyen, bu ilkeye hiçbir saygı göstermeyen biridir.” “Bu iyi bir şey mi yani?” diye sözünü kesti Pavel Petroviç. “Adamına göre değişir, amcacığım. Bazısına göre iyidir, bazısına göre de çok kötüdür.” (Babalar ve Oğullar, Turgenyev)

Bu dönemde Rusya’da nihilizm; devletin, kilisenin ve ailenin otoritesini reddeden başıboş bir şekilde organize olan devrimci bir hareketle özdeş hale gelmiştir. Bu hareket, tek bilgi kaynağı olarak rasyonalizme ve materyalizme, en büyük hedef olarak ise bireysel özgürlüğe dayanan bir sosyal düzenlemeyi savundu. Nihilistler, insanın ruhsal özünü salt materyalist bir öz lehine reddederek, Tanrı’yı ve dini otoriteyi özgürlüğe zıt olmakla suçladılar.

Nihilizm, Alman filozof Friedrich Nietzsche ile felsefi bir nitelik kazanmıştır. Nihilizm kavramı, tarihsel süreci boyunca edindiği en ünlü anlama, Nietzsche’nin “Tanrı öldü” (1882) sözüyle kavuşmuştur.

Nietzsche’nin düşünce sisteminde nihilizm, Batı düşüncesinin herhangi bir anında ortaya çıkan bir düşünme biçimi olarak değil, tarihsel bir akım olarak görünür: ‘Nihilizm, şimdiye kadarki en yüksek değer ve ideallerin ortaya koyduğu hatalı bir değer sisteminin ve en sonunda kendi değerini düşüren, insani bilincin birçok seviyesinde hiçlik deneyimine neden olan yanlış bir değer sisteminin sonucudur (1868).’

Nihilizmin yansımalarını gördüğümüz alanları şu şekilde sıralayabiliriz;
  • Epistemolojik nihilizm: Her türlü bilgi olanağını yadsıyan, bilginin var olamayacağını veya varsa bile insanlar için ulaşılamaz olduğunu, kendisinden kuşkulanılmayan hiçbir bilginin var olamayacağını öne süren görüştür (eleştirici ve şüpheci hiççilik)
  • Ahlaki, etik nihilizm: Ahlak ve etik kurallarını, değerlerini tanımayan görüştür. Hiçbir eylem ahlaki olarak diğerine tercih edilemez ve diğerinden üstün görülemez. İyi ve kötü belirsizdir ve bunlarla özdeşleştirilen değerler, sosyal ve duygusal baskılardan başka hiçbir şeyin ürünü değildir.
  • Siyasal, politik nihilizm: İki şekilde görülebilir; Birincisi yeni bir toplum düzeni kurmak isteğiyle eski, yerleşik düzeni bütünüyle yadsıyan görüş. İkincisi her türlü siyasal düzeni yadsıyan, toplumun birey üzerinde hiçbir baskısını kabul etmeyen görüş; bu biçimi mutlak bireycilikle (ferdiyetçilik, individüalizm) birleşir.
  • Varoluşsal nihilizm: Yaşamın kendine özgü bir anlamı veya değerinin olmadığı görüşüdür. Varoluşun kendisi (tüm eylemler, acılar ve hisler) en nihayetinde anlamsız ve boştur.
Nihilistler çoğunlukla bu alanların tümünü reddettikleri gibi sadece birini veya birkaçını reddetme görüşüne sahip olabilirler.

Bu satırları okurken bazılarınızın, varoluş amacını/amaçlarını, hayattaki değerlerini veya her şeyin anlamdan ve değerden yoksun olduğunda hayatın nasıl bir şey olacağını sorguladığını tahmin edebiliyorum. Hiçlik kavramının, duygusal bir varlık olan insan için anlaşılması çok zor bir şey olduğunu biliyorum. Ve birçoğumuzun hayatının belli bir döneminde tıpkı nihilist düşünce akımının esintilerini yaşadığı; her şeyin anlamını yitirmeye başladığını ve yaşamın değerini kaybettiğini düşündüğü bir süreçten geçtiğini veya geçebileceğini biliyorum. O süreçte yaşanılan karamsar ruh hali, keyifsizlik, hiçbir eylemde bulunmak istememe durumu veya bulunsak bile bir anlamının olmayışı, mutluluk getirmeyişi düşüncesi ve belki intihar etme isteği…

Her ne kadar karamsarlığa dair bu söylemlerim, nihilist düşünce akımının içeriği gibi gözükse de nihilist düşünürlerin çoğu bu kavramın altında yatan anlamın aslında karamsarlığın ve acı çekmenin aksine daha özgür hissettiren bir düşünce sistemi olduğunu savunmaktadır (Optimistik nihilizm).

Koca evrende kapladığımız alanın, öldüğümüzde ve bir hiçliğe karıştığımızda o büyük resimde hiçbir değişime sebep olmayacağını düşündüğümüzde, hayatımıza bu kadar anlam yüklemek manasızdır.

Bundan seneler sonra öldüğümüzde ve ardımızda bıraktığımız eylemlerin sonuçları (belki 1 yıl belki yüzlerce yıl sürmesinin ardından) etkisini yitirdiğinde, unutulduğumuzda, bizi tanıyan son insan da öldüğünde artık bir hiç olacağız.

Bunca kalıplar, kurallar, inançlar bir hiç uğruna bizi kısıtlayan şeyler. Bunların o hiçlik karşısında bir anlam ifade etmeyecek kadar değersiz şeyler olduğunu düşündüğünüzde özgürleşirsiniz. Duygularınızın, düşüncelerinizin hiçbir anlamının ve değerinin olmaması düşüncesi pesimist bir ruh haliyle yaşamayı gerektiren bir unsur değildir. En nihayetinde şöyle düşünün; örneğin 1 hafta sonra öleceğinizi ve bir hiç olacağınızı biliyor olsaydınız, bu bir haftalık zaman diliminde ‘şu an ne yapacak olursam olayım zaten 1 hafta sonra anlamını yitirecek, bir hiç olacağım’ diye düşünüp hiçbir eylemde bulunmadan, karamsarlık ve üzüntü içinde o son vakitlerinizi de yıllardır içerisinde bulunduğunuz kalıpların, toplumsal ve kişisel kuralların, inançların ve özgür olamama durumunun etkisi içerisinde mi ölmeyi beklerdiniz, yoksa hiçbir kalıba sıkışmadan özgürce, sevdiğiniz şeyleri yaparak, sevdiğiniz kişilerle vakit geçirerek mi ölmeyi beklerdiniz?


Anlaması ve anlatılması bu kadar zor ve karmaşık bu kavramın sanatla nasıl buluştuğunu ve sanatçıların bu kavramı sanatlarında nasıl işlediklerini de bahsetmeden geçmek istemedim.

Kültür ve Sanatta Nihilizm;

20. yüzyıldaki sanatçılar, eleştirmenler ve filozoflar, epistemolojik başarısızlık, değer yıkımı ve kozmik amaçsızlık gibi nihilist temalar üzerine kafa yormuştur.

Anton Çehov, Üç Kız Kardeşi (1900) yazarken nihilizmi tasvir etmiştir. “Ne önemi var” ifadesi veya bunun gibi söylemleri, olaylara yanıt olarak genellikle birkaç karakter tarafından konuşulur; Bu olaylardan bazılarının önemi, bir tür başa çıkma stratejisi olarak söz konusu karakterlerin nihilizme yönelmelerini önermektedir.

Albert Camus, bireylerin nihilizmin yıpratıcı etkilerine dayanabileceğini tutkuyla savunsa da, en ünlü eserleri inandırıcı bir durum oluşturmak için karşılaştığı olağanüstü zorluğu açığa çıkarıyor. Örneğin, Yabancı (The Stranger)‘da (1942), Meursault, tecrübesiz ve güçsüz insanların bel bağladığı varoluşsal varsayımları reddetmiştir. Haksız bir cinayet için idam edilmesinden sadece birkaç dakika önce, hayatın tek başına yaşamak için yeterli bir sebep olduğunu keşfeder. Veba (The Plague) (1947) ise, absürt bir dünyada birinin elinden gelenin en iyisini yapmasının anlamsız olduğunu gösterir.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur adlı romanının kahramanlarından biri olan Suad, romanda topluma karşı hiçbir sorumluluk duygusu duymadığı gibi bütün ahlaki değerlere karşı olmasıyla; savaşın insanoğlunu terbiye edeceğini iddia etmesiyle ve hatta sonunda intiharıyla “nihilist” diyebileceğimiz bir karakterdir

No Country for Old Men - İhtiyarlara Yer Yok, Cormac McCarthy’in aynı adlı romanından Joel ve Ethan Coen yönetmenliğinde sinemaya uyarlanmış bu filmde saf bir nihilistin adalet konusundaki vurdumduymaz ve aykırı fikirlerini izleyebilirsiniz.

Ve son olarak yazımı, bu araştırma serüvenimi başlatan o romanın satırlarından alıntı yaparak bitirmek istiyorum:

‘’ İnsanı sadece biyolojik bir varlık olarak göremediğimiz, onun varoluşuna çeşitli yüce anlamlar yüklediğimiz için, gövdede akan kanın, can denilen şeyi çekip almasını, dolayısıyla o kişinin "ölmüş "olmasını bir türlü kavrayamadığımızı düşünüyorum. Hayvanlar ölümü anlıyor ama insanlar anlamıyor. Can denen şey her türlü yaralanmaya, berelenmeye açık haldeki insan bedeninden bir saniyede çıkıp gidiveriyor ve insanlar bunun sonucunda aklını kaçıracak kadar sarsılıyorlar."Tanrım, daha bir iki saat önce nasıl da canlıyıdı, nasıl da kahkalar atıyordu, şimdi nasıl yok olabilir. "Diye tekrarlayıp duruyorlar insanın algılama gücünü zorlayan bir durum bu. Hayatımıza, varoluşumuza yüklediğimiz hiçbir kavramla bağdaşmıyor. Sahiden her şey saçma mı, hayatın hiç bir anlamı yok mu? Bence öyle! Yok, hiçbir şey yok. İnsanın biyolojik fonksiyonlarına aşırı bir anlam yükleme çabası içindeyiz. Çünkü hiçlik zor geliyor. ‘’ Zülfü Livaneli/Kardeşimin Hikayesi




Kaynaklar:
Küçükalp, Derda. Politik felsefede Nihilizm sorunu: Nietscheci bir tartışma. Diss. Bursa Uludag University (Turkey), 2005.
Varlık ve Zaman'ı Heidegger'in Metafizik ve Nihilizm Tartışmasının Arkaplanı Olarak Okumak. Felsefe Dünyası, 2009/2, sayı 50.
Nietzsche ve Nihilizm Kalkanına Yaşamın Yadsınmasını Kazımış Olan Bir Felsefe.2010.

Nihilizm (İnternet Felsefe Ansiklopedisi) - Alan Pratt.
 

Dokuz

Üye
daha önce de uzun süreler araştırıp anlayana kadar canımın çıktığı bir konuyu bu kadar güzel araştırıp yazıya dökmen çok mutluluk verici. bu yazıyı okuyacak herkes adına teşekkür ederim şahsen, ellerine ve emeğine sağlık 🌻
 
Üst