Platon

Rag Nel

Karga
PLATON
(evet eflatun rengi yaptım *-*)

platon-platon-1d5b551c-cba1-e411-b805-00155d031a02.jpg
Kimdir
Platon veya Eflatun (Yunanca: Πλάτων, Plátōn; MÖ 428/427 ), Antik Yunan filozofu ve bilgesi.

Dünyada üniversite düzeyindeki ilk kurumlardan biri olan (ve bu kurumlara günümüzdeki adını veren) Akademi'nin kurucusu olan ve düşünce tarihinde bir dönüm noktası teşkil eden Platon, felsefe ve bilim tarihindeki pek çok tartışmanın temellerini atmış, Hristiyanlık ve İslam gibi pek çok dini de derinden etkilemiştir. Hocası Sokrates ve öğrencisi Aristoteles ile birlikte felsefe tarihinin en etkili ismidir ve iddialarının büyük bir kısmı bugün hâlâ önemini korumakta, tartışılmakta ve çoğu düşünceye katkıda bulunmaktadır. İngiliz matematikçi ve filozof Alfred North Whitehead "Avrupa felsefe geleneğiyle ilgili yapılabilecek en güvenilir genel nitelendirme Platon'a ait bir dizi dipnottan oluştuğudur" demiştir.

Çağdaşlarının aksine, eserlerinin tahminen hepsi günümüze kalabilmiş olan Platon genellikle kendi çevresinden (ya da kendi için önemli) karakterlerden oluşan, belirli bir mekanda ve zamanda geçen, bir konu etrafında insanların tartıştığı ve birbirlerine karşı argümanlar vererek iddialarını çürütmeye veya ispatlamaya çalıştığı, çeşitli şakalar ve göndermeler de içeren, tiyatro metinlerine oldukça yakın kurgusal diyaloglar yazmıştır. Çoğunun ana karakteri Sokrates olan bu diyaloglar uzunluk, konu ve işleniş açısından büyük farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle Platon'un etik, estetik, metafizik, politika gibi farklı alanları işlediği bu metinlerde pek çok düşünceyi hayatı boyunca tekrar tekrar değerlendirdiği, düşüncelerini değiştirdiği veya yeniden ele aldığı düşünülmüş, diyalogların kronolojisi, nasıl yorumlanması gerektiği, hangi iddiaları Platon'un kendisinin savunduğu, ya da Platon'un diyaloglarında yazmadığı düşünceleri olup olmadığı tartışma konusu olmuştur ve olmaya devam etmektedir.


Politik felsefenin kurucusu kabul edilen Platon'un, sadece akıl aracılığıyla bilinebileceğini iddia ettiği tümel gerçekler olan "idealar" teorisi", ruhun akıl, duygular ve arzulardan oluşan üç parçası olduğu ve bu parçalar arasında aklın yönetimine dayanan bir uyum kurulması gerektiği iddiası ve bu teoriler üzerine kurduğu etik ve politik düşünceleri tarih boyunca akıl, ruh, beden, tümeler, ahlak ve devlete dair tartışmalarda oldukça etkili olmuştur. Sokrates'in yanı sıra kendinden önce gelen Heraklit, Parmenides, Pisagor gibi filozoflardan da etkilenen Platon'un bu filozoflara yer verdiği metinleri aynı zamanda haklarında günümüze çok az şey kalmış olan bu filozoflara tanıklık ederek kaynak oluştursa da, Platon'un metinlerinin kurgusal metinler olduğu unutulmamalıdır. (Peki sizce sokrates hayal ürünü bir karakter miydi?)

Platon'un aşk üzerine Şölen adlı bir diyaloğu ve diğer diyaloglarında bu konuda çeşitli iddiaları bulunsa da, hiçbiri günümüzdeki anlamıyla "Platonik aşka" karşılık gelmemektedir. Platon gerçek aşka bedensel hazlara yönelerek değil ruhsal bir yolla gerçeğin, güzelin, iyinin kendisine dönük bir yönelimle ulaşıldığını iddia ettiği için zaman içerisinde 'Platonik aşk' terimi günümüzde 'romantik ya da cinsel bir karşılık beklenmeyen aşk' anlamı kazanmıştır, oysa Platon cinselliğe ya da romantik ilişkilere karşı çıkmamaktadır.


Hayatı (hayatını özet şeklinde yazacağım)

Platon'un hayatıyla ilgili hemen hemen hiç kaynak bulunmamaktadır ve hakkındaki pek çok rivayet milattan sonra 3. yüzyılda (yani Platon öldükten 5 yüzyıl sonra) pek çok filozofun biyografisini yazan Diogenes Laertios'a dayanmaktadır. Diogenes Laertios Platon'un asıl isminin dedesinin adı olan Aristokles olduğunu, Platon'nun iyi bir güreşçi olduğunu, 'geniş' anlamına gelen 'Platon' isminin güreş hocasının taktığını, göğsü, omuzları, çenesi ya da alnı geniş olduğunu için taktığı bir lakap olduğunu aktarmaktadır.Milattan sonra birinci yüzyılda yaşamış olan Seneca ise Platon'un göğsünün geniş olduğu için ona bu lakabın verildiğini söylemektedir. 'Platon' ismi o dönemde yaygın bir isimdir, fakat eğer lakapsa bile Platon bütün eserlerini bu adla yazmıştır, yakın zamanda 'en itibarlı' anlamına gelen Aristokles isminin sonradan biyografi yazarlarının uydurması olduğu ve Platon isminin asıl adı olduğu da iddia edilmiştir.

Atina kentinin köklü ve asil bir ailesinden gelen Platon'un gençliğinde güreşe ek olarak (güreş o dönemde varlıklı genç erkekler arasında yaygın bir faaliyetti) tiyatro oyunları yazdığı (Atina şehrinde her sene şehir için oldukça önemli ve oldukça popüler tiyatro festivali yapılmaktaydı) söylenir. Politikaya atılmayan Platon muhtemelen bütün hayatını ailesinden kalan NANİ?! varlığını felsefe yapmaya harcayarak geçirmiştir. Kendisinden önce Atina'nın düşünce dünyasındaki en etkili figürlerden biri olan Sokrates'in öğrencisiyken Sokrates Atina devleti tarafından suçlu bulunmuş ve (Platon tahminen 25 yaşlarındayken) öldürülmüştür. Platon'nun yazdığı "Sokrates'in Savunması" Sokrates'in ağzından ölümüne karar verildiği davada yaptığı konuşmayı anlatmaktadır, fakat Sokrates bu konuşmasında ne kendini savunur, ne de özür diler, sadece kendine yöneltilen suçlamalarla ilgili kendi düşüncelerini söyler.

Platon'nun yaşadığı dönemde Atina bilim, sanat ve kültürde başı çekiyordu. Ayrıca Platon'nun hayatı boyunca iki önemli seyahat yaptığı düşünülmektedir. Birinci gezisinde Sicilya ve Güney İtalya'daki Yunan şehirlerinde orada etkili olan Pisagor ve Parmenides felsefesinden etkilendiği, ikinci gezisini yaptığı düşünülen İskenderiye veya Antik Mısır gezilerinde de Babil ve Mısır'da gelişmiş olan kozmoloji, astroloji ve Museviliğin tanrı ve yaradılış anlayışlarından etkilendiği varsayılmakla birlikte Platon'nun bu ikinci gezisinde ne gördüğüyle ilgili net veriler bulunmamaktadır. Kırk yaşında gezilerini tamamlayıp Atina'ya döndüğü söylenen Platon'un eserlerinin tahmini kronolojisine dayanılarak çıkarılan düşüncesindeki gelişmelerin seyahatlerinde gördükleri ve öğrendikleriyle ilgili olduğu düşünülmektedir.


Bunun yanı sıra Atina'nın politik dünyasına dahil olmasa da Diogenes Lartios'a göre Sicilya'nın önemli bir Yunan kenti olan Siraküza'nın yöneticisi olan Dionysius'un yanına gitmiş, Dionysius'un kayın biraderi Dion Platon'un öğrencisi olmuş; ancak tiran Dionysius Platon'a karşı çıkınca Platon köle olarak satılmış ve onu tanıyan Anniceris tarafından özgürleştirilip Atina'ya geri gönderilmiştir. Platon'un Yedinci Mektubu'na göre Dionysius öldükten sonra başa geçen Dion, Platon'u varisi 2. Dionysius'u eğitmesi ve Platon'un öğretilerine uygun bir filozof kral yapması için tekrar çağırmış; ancak 2. Dionysius Dion'dan şüphe ederek onu sürgüne yollayıp Platon'u zorla alıkoymuş en sonunda Platon Siraküza'yı terk etmiştir. Dolayısıyla Platon kendi zamanının aktif politikasından kopuk olmayan, hatta politikayla olan bağları sebebiyle hayatı tehlikeye girmiş ve kendi yaşadığı zamanın Akdeniz ve Orta Doğu kültürlerini yakından bilen birisi gibi görünmektedir. Bu açıdan Platon sadece ürettiği düşüncelerin yelpazesi ve derinliği açısından değil, aynı zamanda en azından politik felsefesini kısmı olarak da olsa uygulamaya koyma imkânı bulması açısından da az görülen filozoflardan biridir.

Tahminen gezilerini tamamladıktan sonra Akademi'deki okulu kuran Plato, bu dışa kapalı okulda dönemin Atina'sındaki pek çok önemli insanla felsefi ve bilimsel tartışmalar sürdürmüş ve özgün düşüncelerini içeren pek çok diyaloğunu bu sırada yazmıştır. Platon altmışlı yaşlarındayken 17 yaşındaki Aristotales Platon'un okuluna gelmiş ve yirmi yıl burada bulunmuştur. Bir yandan Aristotales'in Platon'la oldukça farklı bir felsefesi olması, metinlerde Platon'u pek çok nokta da eleştirmesi, Platon'un düşüncesinin çoğu noktasında problemler görmesi, öbür yandan Platon'un son döneminde yazdığı düşünülen eserlerindeki bazı iddiaların önceki metinlerinden uzaklaşması veya farklılaşması, Platon ve Aristotales arasında, aralarındaki yaş farkına rağmen üretken bir diyalog olduğunu düşündürebilir. Platon seksenli yaşlarının başında ölmüş, yerine Akademi'nin başına yeğeni geçtiğinde Aristotales Akademi'den ayrılmış, daha sonra o da Atina'nın Lyseum (bu isim de günümüzdeki 'lise' sözcüğünün kaynağıdır) bölgesinde kendi okulunu kurmuştur.

İdealar Teorisi

Platon'un felsefesi temel olarak Phaidon'da açıkladığı algılanan şeylerle düşünülen şeyler arasındaki ayrıma dayanır. Bilginin nesnesinin, yani bilebileceğimiz şeylerin yalnızca düşünülen şeyler olabileceğini söyleyen Platon, algıladığımız şeylerin ancak kanıların, kanaatlerin, görüşlerin, sanıların nesnesi olabileceğini iddia eder. Heraklit'ten etkilenerek algıladığımız her şeyin durmadan değişim içinde olduğunu, fakat bilginin değişmeyen, sabit bir şey olması gerektiğini, dolayısıyla bilgiye ancak düşüncede ulaşılabileceğini düşünmektedir.

Belki de en etkili ve en önemli teorisi olan idealar teorisini hiçbir zaman tam olarak ana tartışma konusu olarak eserlerinde yazmamış, Phaidon ve Devlet gibi bazı eserlerinde var olduklarını var saymış, Parmenides diyaloğunda ideaların ne olamayacaklarına dair iddialara yer vermiş, orta dönem eserlerinden sonra son dönem eserlerinde açıkça idealardan çok az yerde bahsetmiş; ancak ideaların varlığına olan inancından hiç vazgeçmemiş görünmektedir. Bu nedenle Platon'un idealar teorisini tamamlanmamış, ucu açık ve keşfedilmeyi bekleyen pek çok tarafı olan bir teori olarak düşündüğü, bir çeşit felsefi proje ya da soru olarak ele aldığı varsayılabilir.

Antik Yunanca idea eidos "görünen" demektir ve buna ek olarak, 'form, biçim, tür' anlamları da vardır. Devlet kitabında Platon güzel olan pek çok şey gördüğümüzü, bunlarda ortak olan güzel diye bir şeyin var olduğunu, bu nesnelerin ne kadar güzel oldukları değişirken onlarda ortak olan güzelin değişmeyen, mutlak ve tam anlamıyla güzel, "güzelin kendisi" olduğunu iddia eder. Bu anlamda idealar algıladığımız nesnelere algıladığımız özelliklerini kazandıran, o özelliklerin "kendisi" olan mutlak değişmeyen düşünce nesneleridir. Algıladığımız nesneler bir özelliğe sahip olduklarında o özelliğin ideasına "katılmakta", ondan "pay almaktadırlar". Timaeus diyaloğunda nitelikler daha temel elementlerin geometrik özelliklerinden yola çıkarak açıklanırlar ve temel elementlerin bütün meydana gelme biçimlerini belirleyen demiurgos yani "sanatçı, zanaatkar, ya da yaratıcı" varoluşun bütün hallerini varlığa yani idealara bakarak var ettiği için, algıladığımız nesnelerde beliren bütün nicelikler demiurgosun yaratım sürecinde idealara "bakarak" yarattığı tikel varoluşlarının bizim algımıza yansımalarıdır.

İdeaları algı yoluyla değil düşünce yoluyla bildiğimizi iddia eden, fakat onlara ruhumuzda zaten sahip olduğumuzu, fakat doğarken beden maddesel olduğu için ruhtaki bilginin unutulduğunu, felsefe yoluyla ruhtaki bu bilginin tekrar ortaya çıkarılarak 'hatırlanabileceğini' iddia eder. İronik bir biçimde tarihte ilk üniversitenin kurucusu olan Platon 'bilgi aktarma' anlamında eğitimin imkânsız olduğunu söylemektedir, bilgi aktarılan bir şey değil, zaten ruhta olan ideaların tekrar ortaya çıkarılması, hatırlanmasıdır. Devlet diyaloğunda felsefi sürecin diyalektik yani kelimenin o günkü anlamıyla "tartışma" olduğunu, farklı hipotezlerin karşılaştırılarak en sonda hipotetik olmayan bir ve temel gerçeğe ulaşma süreci olduğunu söyler. Bu hipotetik olmayan gerçek, diğer bütün gerçekliğin nedeni olan idealardır.

Ancak idealara ulaşmanın nasıl bir şey olduğu çok açık değildir. Platon ideaların ne olduğunu söylemektense onları ve onlarla ilgili çeşitli özellikleri var sayar. Şölen diyaloğunda aşktan bahsederken aşk ideasına nasıl ulaşılacağını dört aşamada betimlemiştir. Önce bir insana aşık olarak tikel ve algıyla kavranan aşkı tanırız, sonra bu tikel algısal aşkın başka insanlardaki başka biçimlerine bakarak genel algısal aşkın ne olduğunu anlarız, sonra genel aşkı soyutlayarak düşünsel ve genel olan aşka ulaşırız. Bu düşünsel ve genel aşkı araştıra araştıra en sonunda genelin tamamına hakim olan tek bir aşka varırız. İşte bütün aşkın nasıl olacağını belirleyen, aşkın bütün durumlarında "görünen" fakat kendi hiç değişmeden kalan gerçek aşk, "aşkın kendisi" odur. Devlet diyaloğunda idealar hem nesnelerin bir özelliğe sahip olmalarının nedeni, hem de buna dair bizdeki bilginin nedeni olarak açıklanmaktadır, dolayısıyla bir şeyin gerçek olabilmesi ancak idealar tarafından sağlanmasıyla mümkündür. Gerçeği düşünsel nesnelere dayandırdığı için kimileri Platon'u "idealist" olarak adlandırırken, kimileri de tümel özelliklerin zihnimizin dışında var olduğunu iddia ettiği için "realist" olduğunu söylemiştir.

Platon ideaların algıyla kavranamayacağını iddia ettiği fakat var olan nesneler olduklarını söylediği için pek çok insan tarafından "idealar dünyası" diye "üçüncü bir dünyanın" (algısal ve zihinsel dünyaya ek olarak) varlığını iddia ettiği şeklinde yorumlanmıştır, fakat bu yorum yanlıştır çünkü Platon hiçbir metinde ideaların hacme sahip uzayda yer kaplayan cisimler olduğunu iddia etmez, dahası algısal ve zihinsel olan şeylerin de iki ayrı "dünya" olduğunu iddia etmez, tam tersi Timaeus'ta yalnızca bir evrenden bahseder. İdealar, fiziksel nesnelere karşıt olarak fiziksel olmayan, dolayısıyla fiziksel nesnelerin değişmek, ortaya çıkmak ve yok olmak gibi "kusurlarına" sahip olmayan mükemmel varlıklardır, hatta kelimenin tam anlamıyla varlığın kendisidirler. Devlet diyaloğunda idealar arasında bir seviye ilişkisi olduğunu da iddia eden Platon, iyi ideasının en üstte, varlıktan bile ötede olması gerektiğini, çünkü varlığın varlık olmasını iyi ideasının sağladığını iddia eder. Bu iddianın kanıtı Platon'un metafiziğin en temel sorularından biri olan "neden hiçbir şey yerine bir şey var?" sorusuna cevabıdır: bir şey vardır çünkü bir şeyin var olması hiçbir şey olmamasından daha iyidir, dolayısıyla hiçlik yerine varlığın olmasının nedeni iyi ideasıdır. İyi ideası diğer her şeyi belirleyen temel idea olduğu için, bütün idealar ve bütün varlık iyidir.

İdea nedir sorusuna Platon'un cevabı "gerçek olan şey" gibi görünüyor. İdeaların zamandan ve mekandan bağımsız, tümel, mükemmel, mutlak, değişmeyen, ortaya çıkmayan veya yok olmayan fakat yalnızca "var" olan şeyler olduğunu; ancak soyut düşünce yoluyla, saf akıl ile bilinebileceklerini, varoluş halindeki algıyla kavranan her şeyin ve onlara dair bilgimizin nedeni olduklarını söylemiştir. Fakat idealarının bir çeşit "öteki dünya" ya da "ruhlar alemi" gibi yorumlanması Orta Çağda yaygınlaşan Hristiyan ve İslam inanışlarının ruh ve evren anlayışlarından kaynaklanmaktadır. İdealar soyut nesneler olsalar bile zihinsel nesneler değillerdir, dolayısıyla bu anlamda hayal edilemezler, zihinsel olarak görselleştirilemezler, öyle görünüyor ki Platon'ya göre sadece düşünülebilirler, bilinebilirler ve söylenebilirler. Dolayısıyla Platon'un ne kadar "zihinsel" bir şeyden bahsettiği yoruma açık olsa da tarihte pek çok insan ideaları zihinde inşa edilen nesneler olarak yorumlamış, dolayısıyla Platon'un gerçeğin sadece zihnin içinde olan şeyler yoluyla anlaşılacağını iddia ettiği, ya da gerçekliğin tamamının zihnin içinde olduğunu söylediği sonucuna varmış, kimi bu sonucu desteklemiş, kimi eleştirmişlerdir. Platon'un gerçekten ne dediği ise hâlâ yoruma açıktır ve felsefe tarihini sürükleyen önemli sorulardan biri görünmektedir.


Mağara Alegorisi

Adsız.jpg

Platon; yaklaşık 2400 sene önce gerçeklik kavramı hakkında bilinenleri sarsacak ve hayatın anlamını sorgulatacak meşhur Mağara alegorisini, adalet, gerçeklik ve güzellik kavramlarını inceleyerek ideal bir toplum hayalini canlandırdığı “Devlet” adlı eserinin yedinci kitabında geliştirmiştir. Mağara alegorisi Sokrates’in ağzından ortaya çıkmıştır ve Antik Çağ felsefesinin en önemli alegorilerinden birisidir.

Mağara alegorisine göre bir grup insan, ömürleri boyunca karanlık bir mağarada elleri ve ayakları, etraflarını göremeyip yalnızca önlerinde bulunan duvara bakabilecek pozisyonda bağlı bir şekilde hapsedilmiştir. Doğdukları andan itibaren hayatlarını bu sistem altında yaşayan insanların görebildikleri tek şey mağaraya ışığı sızan ateşin önünden geçen insanların, hayvanların veya nesnelerin gölgeleri; duyabildikleri ise yine bu insanların veya hayvanların seslerinin yankılarıdır.

Hayatları, görüp duydukları bu gölge ve seslerin gerçekliğine inanmakla geçiyor. Bu noktada Platon’un geliştirdiği varsayıma göre, içeride bağlı bulunan mahkumlardan bir tanesi prangalarından kurtulmuş ve mağarada serbest şekilde dolaşmaya başlamıştır. Başlangıçta ateşin ışığından gözleri kamaşsa da sonrasında yavaş yavaş gerçek sandığı gölgelerin kaynağını görerek bunların tamamen bir yansımadan ibaret olduğunun farkına varmıştır. Ardından mağarayı terk edip dış dünyanın gerçekleriyle karşılaştığında gördüklerini anlatmak üzere mağaradaki arkadaşlarının yanına gelip her şeyin bir yanılsamadan ibaret olduğunu anlatmıştır fakat arkadaşları, görüp duyduklarından başka bir gerçek olduğuna inanmamışlardır. Hatta diğer mahkumlar bu farklılığı tamamen reddedip, kendisinin aptal ve kör olduğunu iddia ederek serbest bırakılma eylemine şiddetle karşı çıkmışlardır.

Platon mağara alegorisinde kusurlu ve eksik durumda olan mağarayı toplumla, mağaradaki mahkumları toplumun herhangi bir bireyiyle, zincirleri toplum kurallarıyla ve duvara yansıyan gölgeleri toplumda kabul gören doğrularla bağdaştırır; hakikatin peşine düşen ve arkadaşlarını aydınlatmaya çalışıp dışlanan bireyi ise dönemin filozofları ve sorgulayıp doğruyu arayan insanlarla.

Platon’un 2400 önce kurguladığı mağara alegorisi, evrensel ve zamansız metaforlardan birisidir. Bu alegoriyle birlikte Platon; sürü psikolojisiyle özgürlükten uzak ve toplum tarafından belirlenmiş doğruların çizgisinde, kendi algı mağaralarında yaşayan insanları anlatmayı hedefler. Prangalarından kurtulmuş ve hakikatin peşinde koşan kişinin aydınlatmayı hedeflediği bu insanlara ulaşabilmesi oldukça güç olacaktır. İnsanlar alışkanlıklarına bağlı varlıklardır ve bu durumda gerçeklerle yüzleşmek cesaret ister. Bu insanları zincirlerinden kurtarmak bir noktada mümkün olabilmekle birlikte; yeni düzene adapte olma sürecinde karşılaşılabilecek zorlukların sonucunda muhtemelen konfor alanına olan bağlılıklarına yenik düşüp, özgürlükleri ellerinde olsa bile prangalarından kurtulmuş vaziyette alışık oldukları mağaradaki yaşantılarına geri döneceklerdir.



Platon'un eserleri kronolojik olarak üç gruba ayrılabilir:
İlk: Sokrates'in Savunması, Charmides, Kriton, Euthyphro, Gorgias, Hippias (minor), Hippias (major), Ion, Laches, Lysis, Protagoras
Orta: Kratylos, Euthydemus, Meno, Parmenides, Phaidon, Phaidros, Devlet, Symposion (Şölen), Theaetetos
Son: Critias, Sofist, Devlet Adamı, Timaeus, Philebus,
Yasalar
Alıntıdır.
 
Son düzenleme:
Üst