"SADECE "

Dokuz

Üye
Sadece

"Terlemişim baya" diye seslendim. Eşim gülerek öptü "sadece bi kâbus" dedi uykulu bir sesle. Saçlarımı kokladı ve yan tarafından bir bardağa su koyup, uzattı. "İç bitanem, hadi" dedi yine gülerek. Ellerimin titremesi azalıyordu, birkaç yudum alıp tekrardan bardağı uzattım. "Anlatmak ister misin" dedi biraz ciddileşerek. "Öldürdün, beni bir kazmayla öldürdün" dedim ağlayarak. Kollarını açıp sarıldı ve kulağıma yaklaştı. "Sadece bi kâbus, geçti..." Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun, yanında olsam bile özledin beni sanırsam " diyerek gülümsedi. "Sana kahve yapmamı ister misin?" Sadece "olur" diyebildim. Yavaş yavaş kalktı ve geceliğini giyindi. Loş odamızın ışığı, şömine ateşinin çıtırdamasından geliyordu. Tekrardan yanıma gelip öptü ve aşağı kata inmeye başladı. Soluklandım bir süre. Elimi yüzümü yıkamak için kalktım yataktan. Aşağıdan gelen su bardak seslerini duyuyordum banyoya geçerken. "Çok şanslıyım" diye mırıldandım. Sevdiğim bi şarkıyı dilime dolayı musluğa yaslandım. Bir süre oyalanıp, aynada uzamış sakallarımı izledim. Su çok soğuk olacağından, yıkamaktan vazgeçip aşağıya inmeye başladım. Mutfağın kapısı kapalıydı, garipsedim. Kapıya yaklaşmaya başladıkça içime bir korku dolmaya başladı. Elimi uzatıp yavaşça kapıyı araladım. Eşimle göz göze gelince, çığlık attı ve soluklanıp kahkahalarla gülmeye başladı. "Sence bu ormanın ortasına taşınmak ne kadar mantıklıydı?" dedi gülerken. "Sesindeki o sevgi beni rahatlatıyor " diyerek girdim içeriye. Bu gece eşimden bile korkmak delice gelmişti düşününce. Geldi ve sıkıca sarıldı. "Seninle cehenneme bile giderim" dedi gözlerime bakarak. Gülümsedim. "Buraya gelmeyi sen istemiştin, insanlardan uzak olmayı seviyorsun" dedim. "En azından bu geceye kadar öyleydi" dedi biraz ürkek bi tavırla. Suyun kaynama sesine kulak verip kollarımdan sıyrıldı. "Ateşi biraz harlar mısın aşkım, bu gece uzun olacak gibi" dedi kahveleri doldururken. Kabanıma uzanıp kapıya yürüdüm. "Dünden kalma kurabiyelerden de koyar mısın karıcım?" Onaylarcasına başını salladı sadece. Dışarıda sisli bir hava vardı. "Korkacak yaşta değilsin" diyerek odunluğa indim. Birkaç odun aldım ve fazla oyalanmadan geri döndüm. Sevdiği koltuğuna arkası dönük oturmuş, kahvesini yudumluyordu. Ateşe birkaç odun koydum ve mutfağa doğru yürümeye başladım. Tam kapıyı aralarken, tezgahta iki tane kupa ve kurabiye tabağını gördüm. Nefesim değişmeye başladı ve içime garip bi ürperti düştü. Tezgaha doğru yürümeye başladım sakin adımlarla. Bardakların içerisi boştu. Kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Ani bir gürültü ile mutfağın kapısını açtı ve gülerek kafasını çıkardı. "Kurabiyeleri getirir misin aşkım?" dedi. "Hemen geliyorum" dedim gülümseyerek. Güldü ve geri dönüp kapıyı yarısına kadar kapattı. Arkasından yetişmek için tezgaha hızlıca uzandım fakat tezgah boştu. Masaya baktım ama kurabiyeler yoktu. Masanın eski boyasını kaldıran bir çerçeveye gözüm ilişti. Kaldırmak için uzandım. 04/01/1928, yani bundan neredeyse bir sene öncesi. Eşimin öldüğü gün çekildiğimiz fotoğraf. Tüylerim diken diken olmuştu, nefes almaya korkuyordum. Biraz kulak kesildiğimde arkamdaki hırıltıyı duydum, uyuşmuştum. Hırıltılar yükselmeye başladı ve gözümün önünde eşimin çürümüş elleri vardı. Kulağıma yaklaştı. "SADECE Bİ KÂBUS" ... (🌻9)
 
Üst